2.BÖLÜM *EVDEN AYRI İLK ACI*

164 8 4
                                    

"2.BÖLÜM: EVDEN AYRI İLK ACI"

Gördüğüm gözlerin bana hatırlattığı tek şey; acıydı. Nefret vardı gözlerinde, öfke vardı. Kinlenmişti bana şimdiden. Ve benim hiçbir suçum yoktu. Kalbim; kendi evimde yaşadıklarımı kaldırmakta zorlanıyorken ikinci bir ev bana ikinci bir acı, ikinci bir yük getirecekti. Bana bunu vaat ediyordu; sonsuz öfke barındıran kuyuları.

Onu incelemeye başladım. Beni korkutmaya gözlerinden başlamıştı. Ve kalan bedeni de gözleriyle aynı fikri taşıdığını belli edecek kadar gergindi. Benim beyaz tenimin aksine yanık bir teni vardı. Simsiyah gözleri, saf öfkeyi taşıyordu. Bir diğer korkutucu unsur, boyuydu. İki metre var gibi gözüküyordu. Bedeninin oldukça iri ve yapılı olması beni rahatça dövebileceği anlamına geliyordu. Ben daha fazla dayak yemek, şiddet görmek istemiyordum. Buna dayanabilecek gücüm yoktu. On altı senedir bedenim, her türlü eziyetten nasibini almıştı. Daha fazlasını ne bedenim ne de ruhum kaldırabilirdi. Hâlâ babamın yaptığı eziyetlerin izleriyle yaşıyordum. Geçmeyeceğini bildiğim halde umut ediyordum. Çünkü elimde, beni hayatta tutabilecek hiçbir şey yoktu.

Onlara doğru ilerlemeye başladığımda hepsi ayağa kalkmıştı. Gözlerindeki nefreti görebiliyordum. Orta yaşlarının sonlarında olduğunu tahmin ettiğim bir adam vardı, otoritesi ve kararlılığı evin reisi olduğunu belli ediyordu. Onun gözlerinde nefreti görememiştim. Merhamette yoktu gözlerinde, ancak nefreti de bulamamıştım. Onun eşi olduğunu düşündüğüm, adamın yaşlarına yakın bir de kadın duruyordu. Eğer bir çıkarım yapmak zorunda hissetseydim eğer bu kadını, öfkeli gözlerin sahibinin annesi olduğunu söylerdim. Oldukça benziyorlardı.

Bir kadın daha vardı, daha genç. Yine öfkeli gözlerle karşılaşmak ben şaşırtmamıştı. Çünkü bu kadının da, evleneceğim adamın ilk karısı olduğunu düşünüyordum. Kahverengi gözleri, yine kahverengi saçları güzel bir uyum içerisindeydi. Oturmuş vücut hatları ile gerçekten olgun görünüyordu, benim aksime. Ben kesinlikle daha çocuksuydum. Bundan şikâyetçi de değildim, çünkü çocuk olmak güzeldi.

Her ne kadar yaşayamamış olsam da çocuk olmak çok güzeldi, hayali bile güzeldi.

Sonlara doğru abimin kaçırdığı kız ile göz göze geldiğimde bana donuk bakışlar atıyordu. Onun yüzünden burada olduğumu yok sayması, her zaman olduğu gibi kalbimi sızlatmıştı. Zaten eğer abilerimden birisi böyle bir işe kalkıştığında yanacak tek kişi ben olacaktım. Şimdi olduğu gibi. Bunu bildiklerinden bir şey yaparken çekinmemişti Murat abim. Tek kız olmamı, sessiz olmamı, acılarımı saklamamı bildiğindendi tüm şımarıklıkları.

Yanlarına ulaştığımda başımı eğdim, kimseden aksi bir laf duymak istemiyordum. Kalbimi, onların zehirlerinden uzakta beslemek istiyordum. Evleneceğim adamın babası olduğunu düşündüğüm evin reisi gibi gözüken adamın sesi, beni düşüncelerimle baş başa bırakmayacağını kanıtlar nitelikteydi.

"Kızım, şimdi sen Ayşe ile yukarı çık. O, seninle konuşacak. Tamam mı?" Kalın ve itiraz istemeyen korkunç ses tonu onu onaylamamı beklediğinden hızlı hızlı kafamı salladım. Ayşe diyerek gösterdiği kadın, Savaş'ın annesi olduğunu düşündüğüm kişi, bana çenesiyle merdivenleri gösterip ilerlemeye başladı. Onun peşinden yukarı doğru çıkarken üzerimizde pek çok göz olduğundan zaten gergin olan bedenim iyice gerilmiş, göz odağından çıkmak için yalvarıyordu.

Kadını takip ede ede geldiğim üst kattaki koridor; genelde ahşap rengiyle boyanmış duvarın üzerine değişik anlamları olduğunu düşündüğüm tablolar ile doluydu. Gözlerimi üzerlerinde gezdirdiğim sırada bir tablo oldukça dikkatimi çekti. Elinde bir balon olan küçük bir kız, uzaklara dalmıştı. Yan profilden çizilmiş resimde kendimi görmüştüm. Benim elimde balon bile olmamıştı oysaki. Ben sadece uzaklara dalabilirdim. Benim balonum olmazdı. Yasaktı bana çocukluk, yasaktı bana oyunlar. Haramdı bir bebeğe sarılıp uyumak. En çokta mutluluk sevinç yasaktı, haramdı. Uzaktı bana, iyi olan her şey. Mutluluğum giderken arkasından bakmaktı görevim.

KIRIK DÖKÜK BİR KALPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin