7.BÖLÜM: *ZOR ZAMANLAR*

143 8 0
                                    

7.BÖLÜM: ZOR ZAMANLAR

Kalbinin amansız etkilerinden kurtulmak bir yana, daha da tetikleyen bir gece olmuştu Savaş için. Aslında sadece Savaş değil Ayçiçek de bu amansız çırpınışların esiri idi. Fakat arada dağlar kadar fark vardı. Ayçiçek korkudan başka bir şey için heyecan duymuyordu. Savaş ise kızı gördükçe atan kalbine ne diyeceğini şaşırmıştı. İster istemez düşünmeye başladı: Elvin de hiç böyle hissetmemişti, bu normal miydi?

Pekâlâ, o öylece düşüne dursun; Ayçiçek, bu geceyi nasıl atlatacağını düşünmekten kafayı yiyecekti. Ne yapsa da bir çıkış yolu bulsa diye düşünüyordu. Olacak gibi değildi. Yalvarsa, ayaklarına kapansa az mı yapmış olurdu. Korku, her şeyi yaptırabilirdi; biliyordu.

Savaş, kalbini sorgulamayı son anda bırakmıştı. Yoksa pişmanlık duyacağından adı gibi emindi. Bu yüzden aklını yaşananlara verdi. Ayçiçek çarşafı, titrek elleri ile düzeltmeyi zar zor başarmıştı. Savaş'ın kendisine verdiği emir ile de yatağa oturmuştu. Şimdi ise ikisi de düşünceler dalmıştı. Fakat Savaş, duymak istediğini fark etti. Sesini duymak istiyordu. Doğru düzgün duymamıştı sinirinden. Hatırlamıyordu. Fakat bunu yapacağı yol çok tehlikeli olacaktı. Sonuçları katlanılamayacaktı.

"Seninle asla birlikte olmayacağım. O her gün birilerine sattığın bedenine dokunmak istemiyorum. O yüzden koltukta yatacaksın." Neden, neden şu kızla doğru düzgün konuşamıyordu? Karşısına geçip her ağzını açtığında nefret dolu cümlelerine esir ediyordu kızı. "Anladın mı?" Cevabı bekliyordu, sesini duymak için...

"A-anladım." Küçük kız başını öne eğdi. Gözleri, maviş gözleri nasıl da dolmuştu kim bilir? ? Ne biçim laflardı öyle? Kırık, paramparça kalbini tekrar parçalara ayıran o sözler, yaralamıştı kendisini. Fakat yapacak bir şey yoktu. O; kötü laflara da, kötü anlara da alışmıştı. Korkuyla koltuğa doğru yürüdü. Çarşaf bile almadan koltuğun yastığına başını koyarak uzandı. Bir günde neler yaşanmıştı böyle? Ne çok kalbi kırılmıştı. Kötüydü, her zamanki gibi.

Savaş ise lanetler ediyordu kendine. Tekrar tekrar aynı şeyleri nasıl yapmıştı? Değil eşi olmuş minik bir kıza, yoldan geçene edilmeyecek hakareti etmişti. Nasıl özür dileyeceğini bilmiyordu. Özür dilemezdi. Böyle yetişmemişti. Erkek özür dilemezdi buralarda. Ama olaylar küçükken özür dilemeliydi. İleride pişman olduğunda sığınacağı kapı olamazdı. Ama yine de bir şeyler yapmalıydı şimdiden. Yoksa elinden kayıp giden şansı, bir daha dönmeyecekti.

...

Sabah erken saatlerde, odanın kapısı alacaklı gibi çalındığından Ayçiçek irkilerek uyanmıştı. Korkuyla kafasını kaldırdığında olayları henüz kavramış değildi. Neler oluyordu ki?

Ancak ne olduğunu bilen ve başına geleceklere karşı kendini hazırlamış olan Savaş, kaşlarını çatarak kızgın kızgın uyanmıştı. Komodindeki telefona bakıp saati gördüğünde sinirleri daha da gerilmişti. Allah aşkına saat daha 07.12 idi. Bu saatte kanlı çarşafı almaya gelmesine gerek yoktu. Ama onlar zaten Savaş'ı kızdırmaya meyilliydi. Öyle olmasa bunlar başına gelmezdi.

Sinirle kalkıp kapıya yürüdüğünde Ayçiçek de toparlanmış, korku içinde olacakları bekliyordu.  Bu evde başına gelecekler hakkında hiçbir zaman fikri olmayacaktı. Ama boş verdi. Her zamanki gibi.

"Ne var anne? Sabahın bu saatinde ne oldu?"

Sinirini gören annesi korkarak yumuşak bir sesle konuşmaya başladı. "Sadece çarşafı almaya geldim, oğlum. Sinirlenme hemen. Geri uyursun."

"Anlamadınız galiba anne. Onun pislik içindeki bedenine asla dokunmam. Çarşaf falan yok. Bunun için gelip rahatsız etmeyin beni bir daha." Kalbinin atışlarına ihanet ediyordu. Kendine, ruhuna ihanet ediyordu. Korkunçtu. İnadından gözü kör olmuştu. Yazık olacaktı. Çok.

KIRIK DÖKÜK BİR KALPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin