Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Önce birkaç saniye sersem bir şekilde neler olduğunu hatırlamaya çalışsam da her şeyi hatırlamamla sersem ifademi bir kenara bırakıp sırıtmaya başlamıştım. Etrafımda göz gezdirmeye başladığımda baş ucumda duran sandalyede uyuklayan Felix'i gördüm. Benim uyandığımı hissetmiş gibi ona baktığım anda gözlerini açtı ve uyanık olduğumu görmesiyle yerinden fırladı.
"Jinx! Şükürler olsun iyisin!"
Yatağın başında dikilen Felix'in karnına yaslandım ve ona sarıldım. O da bana karşılık sarılınca bir süre öyle kaldık. Sonunda ayrıldığımızda suratı ciddileşti ve konuşmaya başladı.
"Bu kadar ileri gideceğini düşünmemiştim. Ya sana bir şey olsaydı Jinx... Tam 18 saattir uyuyorsun. Patron, senin için çok endişelendi. Ona haber versem iyi olur."
Babam... bu olanlar hoşuna gitmeyecekti. Bunları yapmamam gerekirdi. Pişmanlık duygusu vücudumu sararken öylece kalakaldım.
Beş dakika sessizce oturduktan sonra kapı tıklanmadan sertçe açılınca babamın geldiğini anladım. İçeri bir hışımla girdi ve göz göze geldiğimizde bana kızmasını beklediğim babam bir anda gelip bana sarılınca birkaç saniye afallasamda bende ona geri sarıldım.
"Jinx... bunu yapmamalıydın."
Sessiz kaldım ve başımı onun boynuna gömdüm.
"Senin için çok endişelendim. Korkarım ki bundan sonra daha çok endişeleneceğim."
Kapının açılıp kapanma sesi geldiğinde Felix'in odadan çıktığını anlamıştım. Pişmanlık duygusu bedenimi ele geçirmişti. Babama daha sıkı sarıldım. Onu hayal kırıklığına uğratmıştım.
"Ben... sadece onları görünce dayanamadım. Sanki bir anda beynimde bir bombanın fitilini ateşe verdiler. Ben... ben özür dilerim. Seni hayal kırıklığına uğrattım. Özür dilerim baba."
İçimden gelen hıçkırık hissini daha fazla tutamadım. Gözümden bir damla yaş süzüldü ve babamın omzunu ıslattı. Bu hayatta isteyeceğim en son şey babamı hayal kırıklığına uğratmaktı.
"Jinx... benim güzel ve deli kızım. Beni hayal kırıklığına uğratmadın. Seni UA'e yazdırırken bunları düşünmem gerekirdi. Olan oldu artık önümüze bakacağız. Şimdiki olayın üzerini kapattım. Sana hiçbir şey olmayacak ancak bundan sonra çok daha dikkatli olmalıyız."
Bana sarılıp saçımı okşayan elleri arasında başımı aşağı yukarı sallayıp onu onayladım.
"Şimdi gitmem gerek. Gece saatinde yurttan gizlice çıkıp odama gel. Uzun zamandır baba-kız vakit geçirmiyoruz." Diyip başımı öptü ve odadan çıktı. Yalnız kaldığım odada birkaç dakika boyunca öylece durdum.
•
Saat gece 02.00'dı ve babamla buluşmak için hazırlanıyordum.
Altıma siyah eşofmanımı giyerken düşündüm. Gündüz buluşabilsek babamla çok daha fazla şey yapabilirdik fakat hem onun iş adamı imajı hem okulum buna engel oluyordu.
Telefonuma gelen bildirimle telefonuma yöneldim ve Felix'ten gelen mesajı gördüm. Evhamlı biri olduğu için Yakuza'ya beraber gitmemiz konusunda ısrar etmişti. Ona cevap yazdıktan sonra telefonumu siyah hırkamın cebine attım ve kapüşonunu da kafama çektim. Maskemi de taktından sonra hazırdım. Yurt kameralarına yakalanmamak için balkonumun yanındaki sarmaşıklardan aşağı inecektim. Balkonum arka tarafa bakıyordu ve kameranın kör noktasından ilerleyip rahatça dışarı çıkabilirdim.
Sarmaşıklardan atladım ve düşündüğüm gibi kameranın kör noktasından ilerlediğimde fark edilmeden avludan dışarı atladım. Rahatça yurttan dışarı çıkmıştım. Ardından son bir kez etrafıma bakındım ve sokağın başında beni bekleyen Felix'e doğru ilerlemeye başladım.
Bakugou'nun anlatımıyla:
Saat gecenin 02.00'siydi ve bir türlü uyuyamıyordum. Aşırı sıcaklamış ve susamıştım. Suyumu alıp balkona çıktım ve içerken aşağıya bakmaya başladım. Aniden sol tarafımda bir hareketlilik oldu ve başımı o tarafa çevirdiğimde siyah hırkalı yüzü maskeli birini gördüm. Duvardaki sarmaşıklardan biraz daha indi ve aşağıya atladı.
İlk baş onu yabancı biri sandım ve tam Aizawa Senseiyi çağırmak için içeri gireceğim anda "yabancı"nın etrafına bakınmasıyla; loş sokak lambasının, hırkasından çıkan bir tutam pembe saçını parlattığı Callie'yi gördüm.
Büyük bir dikkatle ilerlese de karanlık balkonda elinde suyla duran beni fark etmemişti.
Avludan dışarıya atlayıp gözden kaybolunca bir anda gecenin verdiği sersemlik üzerimden kalktı ve ciddileştim.
Callie bu saatte ne yapıyordu? Hastaneden yeni çıkmamış mıydı?
Bende üstüme siyah bir hırka alıp maske taktım ve tıpkı onun yaptığı gibi kameralara fark edilmeden avludan dışarı atladım. Başımı çevirdiğimde ise sokağın başında biriyle konuştuğunu gördüm. Ondan daha biraz daha uzun boylu, yapılı bir erkekti. Yüzü gözükmüyordu ama onun da kapüşonundan bir tutam saç çıkmıştı. Uzaktan net göremiyordum fakat sanırım mor saçlıydı. Mor saçlı, kolunu Callie'nin omuzuna attı ve yürümeye başladılar.
•
Birkaç dakikadır gizlice onları takip ediyordum. Kısık sesle bir şeyler konuşup arada gülüyorlardı fakat konuşmalarını anlayacak kadar yakında değildim. Callie aniden duraksadı ve mor saçlıya kafasını çevirip bir şeyler söyledi. Çok yakınlardı bu yüzden kafalarını çevirseler bile ağızlarını okuyamıyordum. Mor saçlı, Callie'den ayrıldı ve kayıplara karıştı. Callie ise birkaç saniye ortada dikilse de bir süre sonra yürümeye devam etti. Ara sokaklara giriyor ve karanlıktan yürüyordu. Ne yaptığını anlamıyordum ve işler çok garipleşmişti. Tüm bunları düşünürken bir anda onu gözden kaybettiğimi fark ettim.
Aniden arkamdan kollarımın çekilmesiyle bir anda kendimi yerde, üstümde ise Callie'yi buldum.
"Yakalandın seni pislik! Çabuk söyle kimsin sen!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JINX (Bakugou x Reader)
FanfictionTakip etmekle görevlendirildiğiniz bir oğlana aşık olacağınızı kim bilebilirdi ki?