1.1

1.1K 82 278
                                    

hellloooo! yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen, iyi okumalar! 🥺💖

berk

lunaparkın önünde tolga'nın gelmesini beklerken göz ucuyla aybike'ye baktım. beyaz, dizlerininin üstünde biten elbisesinin üstüne giydiği siyah kot ceketiyle çok güzel görünüyordu. makyaj yapmıştı. üstünde hiç elbise görmediğim gibi dudaklarında da kırmızı ruju görmemiştim.

neden bu kadar güzeldi?

bu gecenin ayrıcalığı neydi?

harika, ıslık çalarak aybike'ye baktı. "sen kendine ne yaptın be güzelim?"

dikkatle aybike'ye baktım. utandığı her halinden belliydi. zaten ne zaman utansa hafifçe gülümser ve gözlerini kaçırarak saçlarını geriye atardı.

ömer, "güzeldir benim kuzenim," dedi ve sertleşen bakışlarıyla birlikte imayla gözlerimin içerisine baktı. "herkesten daha güzel."

cevap vermedim. tolga'nın gelmesiyle konu dağıldı. "selam gençler!" hepimizin yüzüne teker teker baktı, gözleri birkaç saniye üstümde gezindikten sonra sırıttı ve aybike'ye yaklayarak elini kavradı.

dudaklarına götürüp uzun bir öpücük bıraktı. "merhaba, aybike." aybike gülümseyerek tolga'ya karşılık verdiğinde elimi yumruk yaptığımı yeni fark ediyor gibiydim.

nasıl anlatabilirdim bu durumu, bilmiyorum. tek bildiğim, istediğim şey aybike'nin elini daha uzun öpüp onun izini silmekti.

olamazdık, onu bırakmıştım, biliyordum ama bedeninde, kalbinde ya da ruhunda tolga denen çocuğa dair hiçbir iz olsun istemiyordum.

"içeri geçmiyor muyuz ya?" tolga'nın sesi kulaklarımı doldurduğunda sinir bozucu bir şekilde gülümsedim.

"insanları ayrı ayrı selamlaman ve öpmen bittiyse eğer, geçeceğiz kardeşim."

ömer'in sırıtan ifadesini görmemle birlikte gözlerimi devirdim. önden ilerleyerek lunaparka girdim. üçünün arkamdan beni takip ettiğini hissederken neye binebileceğimize baktım.

o sırada sanki çok gerekliymiş gibi tolga'nın lafa atlamasıyla oflamamak için kendimi zor tuttum.

"aybike atlıkarıncaları çok sever, binelim mi?"

samimiyetten uzak çıkan ses tonuyla karşılık verdim. "siz daha yeni tanışmadınız mı yoksa ben mi yanlış biliyorum? yok aybike bunu sever, şunu sever falan. lunaparka birlikte geldiğinizi pek düşünmüyorum açıkçası."

tolga, aynı benim gibi samimiyetten yoksun yüz ifadesiyle sırıttı. "diyorsun?" başımı salladığımda sözlerine devam etti.

"anlattıklarımı anlayacak misin bilmiyorum ama, birisinin sevdiği şeyleri öğrenirken zaman devre dışı kalır, ona karşı gösterdiğin ilgi olayı üstlenir. ve yine anlar mısın bilmiyorum ama atlıkarıncayı sevdiğini bilmem için illa lunaparka gelmemize gerek yok, sorabiliyorsun ya hani."

sinirli bakışlarım tolga'nın keyifli yüz ifadesinde gezindi. aramızda şimdiden hayat bulan gerginliği harika hissetmiş olacak ki araya girdi.

"kızımı paylaşamıyorlar, şaka mı?" aybike, şaşkın gözlerle yanında duran harika'ya baktı ve dirseğiyle uyarırcasına dürttü.

aybike'yi paylaşamamak...

yutkundum. geçmiş hislerim ruhumda deli gibi kol gezerken aslında geçmemiş olduğunu anlamam çok uzun sürmedi.

"atlıkarıncaya binelim!" aybike'nin çocukça çıkan ses tonu usulca gülümsememe yardımcı olurken konuşmak için ona baktım, ama konuşamadım.

çünkü o tolga'ya bakarak konuşuyordu.

kalbime inen derin sızı bana pek yardımcı olmazken, "binmeyeceğim ben," dedim.

aybike'nin gözleri sinirle buruşturduğum suratımda gezindi. çok kısa bir süre, gözlerinin ardındaki o hüzünlü ifadeye rastlamadık bakışlarımı istemsizce yumuşatsam da hızla bakışlarını kaçırdı.

"binelim, güzelim." tolga, elini aybike'nin sırtına yasladığında istemsizce küfrettim.

"sikeceğim belanı." ömer duymuş olmalı ki bana baktı. gözünü hayırdır dercesine kırptığında omzumu silktim.

o ise harika, tolga ve aybike atlıkarıncaya yöneldiğinde benimle kalmayı tercih etti.

üçünün gittiğinden emin olduktan sonra bana döndü. "ne oluyor, turuncu lolipop?"

"hiçbir şey." ömer, inanmadığını belli edercesine bana baktı ve elini salladı.

"geç o ayakları, ben yemem. tolga'yı elinden gelse boğacaksın."

sahte bir şaşkınlıkla ömer'e baktım. "aaa, öyle miymiş?" başını salladı ömer.

"öyleymiş." hemen ardından, ondan duymayı aniden beklemeyeceğim bir soru sordu. "aybike yeni mi dank etti kalın kafana? melisa'yla flörtleşip kızın kalbini kırarken aklın neredeydi? o zamanlar kullanmıyor muydun?"

kendince haklıydı, ama aybike'yle ben olamazdık. ismimiz ayrı yazılır, biz olarak tanımlanamazdık. o, bana yasaktı.

babam resul özkaya'nın yaptığı pislikler yine beni engellemiş ve yaralamıştı.

sessiz kalmamla ömer sinirle kıkırdadı. "bana bak, berk. aybike'yi bir daha kırarsan en yakınım falan demem yapışırım yakana, hıncımı alana kadar da durmam. anlıyor musun?"

susamazdım. tolga'ya karşı biriktirdiğim sinirle ömer'e baktım. "o tolga denen akıl hastası tipliye de söylüyor musun bunları?" başını olumsuz anlamda salladı.

"gerek görmüyorum."

başımı olumsuz anlamda salladım ve ömer'in arkamdan bağırışlarına kulak asmadan lunaparktan ayrıldım.

zihnim yorgundu, susmuyordu. onu susturmamın tek yoluysa içmekti.

sarhoş olana kadar içmek.

berk zort

swallow / ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin