0.9

1.1K 79 204
                                    

günün son bölümü olsun!! önceki attığım iki bölümü lütfen atlamayın! yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın, iyi okumalarr 💖

aybike, her şeyle yeniden yüzleşmeye başlamıştı, sanki yüzleşmesi gereken kişi kendisiymiş gibi... berk gelene kadar elini kolunu nereye koyacağını, ne yapacağını bilememişti.

değişik duygular içerisindeydi. berk'e yazarken illaki kim olduğunu öğrenme ihtimalini göze almıştı, sadece bu kadar erken beklemiyordu. kendisini hazır hissettiği de pek söylenemezdi.

berk gerçekten en başından itibaren mi anlamıştı? eğer öyleyse neden bu kadar kırmıştı? çok bir şey istememişti ki aybike, berk onu sevsin istememişti. sadece görsün, başından savmasın istemişti. çok muydu?

değildi, ama çok büyük bir istekmiş gibi davranılıyordu. aybike ise bu durumdan çok sıkılmıştı. 

çalan kapıyla birlikte derin bir nefes aldı. üstündeki siyah sweatin eteklerini çekiştirdi. içini kaplayan, huzursuz eden o his yeniden yerini bulduğunda yutkundu. berk karşısındayken boğazının düğümleneceğini ve yutkunamayacağını o kadar iyi biliyordu ki... 

kapıyı açtı. karşısında, gözleri kızarmış berk özkaya'yı gördü. saçları dağınık, üstü düzensizdi. ağlamış mıydı? gömleğinin üstten üç düğmesi yanlış iliklenmişti. siyah bir kotu vardı. ceket almamıştı. üşümüş müydü acaba? 

kapıdan girebilmesi için bir adım geri çekildi. berk, aybike'nin yarattığı boşluktan içeri girdi, arkasından kapıyı kapattı. sanki ne dese, ne söylese boş gibi gelecekti kıza. öylesine bir çıkmazın içerisindeydi... 

düşündü. üç sene önce platonik olduğu kız, şu an kendisine platonikti ve berk kendisini olmamaya o kadar şartlandırmıştı ki, başka türlü nasıl olur bilemiyor ve düşünemiyordu. tek bildiği şey olamayacaklarıydı, olamazlardı. 

kızın kendisini sevdiğini başta anlamamıştı. hoş, anonim işi olsa yine anlamazdı çünkü ona karşı hâlâ kalbinin en özel köşesinde bir yer vardı, tahtın sahibiydi. ama derinlere gömülmüştü. berk, o tahtın sahibi olan çiçeği sulamamış, soldurmuştu. şimdi yeniden açılmasından delice korkuyordu. 

aybike'nin salona ilerleyişini izledi, arkasından tıpış tıpış ilerlerken. sanki ikisi için de zaman akmıyor gibiydi. aralarını tıpkı bir kara büyü gibi saran sessizlik canlarını sıkıyor, ikiliyi strese sokuyordu. aybike dokunsan ağlardı, berk ise yolda ağlaması gerektiği kadar ağlamış ve yüzleşmeden mutlak suretle kaçınmıştı.

"nasıl anladın?" kızın titreyen sesi, berk'in içine işledi. baskıladığı duyguların gün yüzüne çıkmasından korktu, hızla söze girdi. 

"bilmiyorum, başta sadece hissettim. sonra hep kendinden bahsetmeye başladın, aynıydınız işte. nasıl anlamayayım?" aybike güldü. kırık bir gülüştü bu. 

"o kadar kördün ki bana, aptalın teki dahi anlar ama sen yine anlamazsın diye düşünmüştüm." berk güldü. aybike, tekli koltuğa oturdu. ellerini dizlerinin üstüne koyarken tırnaklarıyla oynamaya başladı. stresliydi. 

uzun süredir içinde tuttuğu bu aşkı artık sahibi biliyordu işte! o halde neden konuşamıyordu? neden daha dibe batmış gibi hissediyor ve eskisinden daha çok korkuyordu?

"şimdi ne olacak?" berk omzunu sildi. bakışları, kızın güzel yüzünde gezindi. gamzesi solmuştu, gülse bile burukluğundan parıldamıyordu artık. genç adam yutkunmak istedi, ama boğazındaki yumru buna engel oldu. 

"ne zamandır?" zar zor sorduğu soru, aybike'nin gözlerinin dolmasına neden olmuştu. 

"on birinci sınıfta sizin okulunuza geldiğimden beri." berk burukça gülümsedi. o kadar yasaklardı ki birbirlerine, oğlan vazgeçince kız ayağına kadar gelmişti. ve bu durum ikisini de kurtaramamıştı, sonları olmuştu. 

kızın hıçkırıkları kulağını doldurduğunda ağlamamak için zor durdu. dudaklarını birbirine bastırdı, kollarını iki yana açtı. "gel," dedi sessizce. aybike, kendisine kollarını ilk defa bu kadar berrak duygularla açan kızıla yenildi. ayağa kalktı, usul adımlarla yanına ilerledi ve eğilerek sıkıca sarıldı. 

kızıl ayağa kalkmadı. onun yerine kolları vücuduna beceriksizce sarılmış olan kızın titreyen bedenini kavradı, kucağına çekti ve oturmasını sağlayarak başını göğsüne gömdü. kıvırcık, adeta çilek gibi güzel kokan saçlarına uzun bir öpücük bıraktı.

kavuştuk sarılması değildi bu, olduk öpücüğü de değildi. 

biz olamayız sarılmasıydı, elveda öpücüğüydü. 

aybike bunu anladığında kollarını daha sıkı sardı, kızıla. başını daha derin gömdü sol göğsüne. oğlanın hızlanan kalp ritimlerinin bu dünya üzerindeki en güzel şarkı olduğuna kanaat getirdi. bestesini de kendisi yazmıştı, ama berk bunu anlayamayacak kadar baskılamıştı duygularını.

güzeldi. kucağında oturan, sıkıca beline sarılan kız o kadar güzeldi ki... dünya üstünde onun gibi kimse yoktu. berk'in kollarının arasında, onun kucağındaydı. en önemlisi de kalbinde. kızın kalbinde berk'in ismi vardı, başkasına hacet yoktu. 

berk ayağa kalkmak istedi, aybike buna izin vermedi. "gitme..." dedi, gururunu bir kenara itip. aybike gururundan asla vazgeçmezdi, konu berk olmasaydı. 

berk, gözlerinden akan yaşları durduramadı. "gitmem gerekiyor," dedi üzgünce. "sen de unut beni, devam et hayatına." 

aybike üzgünce burnunu çekti. berk ise kızı ilk defa görüp vurulduğu o ânı hatırladı. 

kaan boşnak konseri, 2018.

unutmadan... buradan yeni yayımladığım çerezlik recmel kurgusuna geçiş yaparsanız çok sevinirim kii 💖

bu bölüm mvaygc'ye ithafımdır'

swallow / ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin