1.7

1.5K 95 295
                                    

final bölümüne hoş geldiniz... son kez yıldıza basıp yorum yapmayı unutmayın, iyi okumalar! <3

berk, usulca yanına ilişen kıvırcık saçlı kıza baktı. kayalıkların üstünde oturuyorlardı. denizin kayalıklara vuran hırçın dalgaları, berk'in içini rahatlatan bir ahenkli ses ortaya çıkarırıken temiz havayı ciğerlerine doldurdu. nasıl anlatacağını bilmiyordu, ama anlatmak zorundaydı. 

babası yüzünden bir şeylerden mahrum kalmaktan çok sıkılmıştı. annesini babası yüzünden kaybetmişti. şimdi sevdiği kızı da kaybedemezdi, artık bunu göze almak istemiyordu. aybike'ye kendisini anlatmak, masumluğuna inandırmak istiyordu. 

çok yorgundu, dinlenebileceği tek yer aybike'nin yanıydı çünkü onu başka kimse umursamıyor, sevmiyor ve değerli hissettirmiyordu. kendisi de kızın yaralarını sarmak, onu sevmek ve değerli hissettirmek istiyordu. kızı artık üzmek istemiyordu.

"konuşacak mısın?" berk burukça gülümsedi, başını aşağı yukarı salladı. aybike gelene kadar ağlamıştı. şimdiyse sert vuran rüzgâr gözlerini acıtıyordu. kızarmış gözleriyle kıza döndü. aybike ise endişelendi. 

"berk, ağladın mı sen? iyi misin?" oğlanın yeniden dolmaya başlayan gözleriyle başını çaresizce öne eğişini gördü, içi burkuldu. güç vermek istercesine oğlanın büyük ellerini, küçük avuçlarının arasına aldı, sarıp sarmalamaya çalıştı.

zaten aybike hep boyundan büyük işlere kalkardı. küçücük, yaralı kalbine başka bir yaralı, kırıklarla dolu kalbi sığdırmaya çalışırdı. ondandı ağlayışları, üzüntüleri, canının yanışları. 

işin her acı çekenden farklı kısmı da, aybike kanardı ama tek avazını duyamazdınız.

berk, aybike'den aldığı güçle gülümsemeye çalıştı. ona nasıl anlatacağını bilemiyordu. biliyordu, kardeşi henüz doğmamıştı, anne karnında ölmüştü ama bu babası yüzünden öldüğü gerçeğini değiştirmiyordu.

üstelik aybike çok bağlanmıştı, kardeşine. o zamanlar depresyonda olduğu zamanlardı. yeme bozukluğuna varmamak için kendisine bir düzen sağlamaya çalışıyor ve bunda epeyce zorlanıyordu. tüm umudunu doğacak yeni kardeşine bağlamıştı, ama o olmamıştı. ismini aybike'nin koyduğu deniz bebek doğmamıştı ve kıvırcık saçlı kızın umutları da o gün ölmüştü.

berk yutkundu. "ölen kardeşin..." dedi, gittikçe kısılan sesiyle. aybike kaşlarını çattı. konunun bağlantısını çözmeye çalışırken sabırsız gözlerle, dağılmış oğlana baktı. 

"ne diyorsun, berk? sen deniz'i nereden biliyorsun?" oğlanın konuşmasını bekledi. sabırsızdı. annesine çarpıp kaçan şerefsiz herif yüzünden ölmüştü kardeşi, ceza da almamıştı. çünkü suçunu başkası üstlenmişti. 

adamın ismini bilmiyordu, nerede yaşadığını ya da başka bir şeyini. ama o yüzü bir kere görmüştü ya, artık ölse unutmazdı. 

"berk, konuşsana!" kızın sesini yükseltmesiyle gözlerini kırpıştırdı berk, kendisine yeni gelmişçesine. 

"o- ona çarpıp kaçan kişi... ölümüne sebep olan kişi resul özkaya, benim babam, aybike." 

işte tam şu an, aybike için dünya durdu. dalgaların sesini duymadı, berk'in ağlayışlarını kısa bir süre hissetmedi. gözlerinin önünde canlanan, kulaklarında çınlayan tek şey ameliyattan çıkan doktorun kardeşinin öldüğünü söylediği andı. 

daha sonra yere yığılışlar, ağlayışlar ve yapılan sakinleştiriciler.

zar zor atlatmıştı o günleri. izini hâlâ içinde bir yerlerde taşırken bu oğlanın söylediği de neydi şimdi?

swallow / ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin