chan'ın evi, dün gece 23.56
chan, belinden tutarak desteklediği sarışınla zorlukla içeri girdi. hyunjin ile jisung'ların evinden buraya gelmek tahmin ettiğinden çok daha uzun sürmüştü. hyunjin sarhoşken o kadar söz dinlemez ve inatçı oluyordu ki chan çocuğun resmen değişen kişiliğiyle şoka girmişti.
hyunjin, arabada gelirken camların hepsini sonuna kadar açmış, kafasını çıkartarak ya şarkı söylemiş ya da yürüyen insanlara laf etmişti. kırmızı ışıkta durduklarında arkalarındaki arabanın korna çalmasına sinirlenmiş, arabadan inip kendinden yaşça büyük olduğu belli olan adama bir ton küfür etmişti. işin kötü tarafı adamın arabasında köpek vardı ve sakin bir köpek gibi de durmuyordu, muhtemelen kornaya da adam değil o basmıştı yanlışlıkla. neyse ki chan, hyunjin'in sarhoş olduğunu söyleyince adam anlayışla karşılayıp sıkıntı olmadığını söylemişti. şanslılardı yani.
yine de chan köpeği bir şekilde sakinleştirmesini söylemeyi ihmal etmemişti tabii. şimdi kornaya basmıştı tamam da ya bir yerde kazaya sebep olsaydı?
bu macerayı atlattıktan sonra ise hyunjin birden açık olan bütün camlara rağmen sıcakladığını söyleyip soyunmaya çalışmıştı. bildiğiniz, arabanın içinde pantolonunu çıkarmaya yeltenmişti. neyse ki chan onu çok geç olmadan ikna edebilmişti de herhangi bir sıkıntı çıkmamıştı.
bu şekilde geçen uzun bir yolculuk sonunda eve gelmeyi başarmışlardı ve chan, hyunjin'in mayıştığını hissedebiliyordu çünkü sarışın çocuk gözlerini resmen zor açık tutuyordu ve neredeyse bütün ağırlığını chan'a vermişti.
"hyunjin," dedi chan. sesi daha çok uyarı niteliğinde çıkmıştı çünkü hyunjin gittikçe chan'a daha çok sırnaşıyor, yüzünü çocuğun boynuna gömüyordu. chan, boynuna değen nefesi ve dudakları hissedebiliyordu.
"hyunjin," dedi chan yeniden. ikisi de kapının önünde ayakta dikiliyor, ilerlemek için bir harekette bulunmuyorlardı. gerçi hyunjin yürümek için çok sarhoştu, chan ise bütün kaslarının gerildiğini hissettiğinden adım atamıyordu.
"hm," diye mırıldandı hyunjin. beyninin bir jöleye döndüğünü hissediyordu ve yanındaki adamın kokusu onu gittikçe mayıştırıyordu. onu neden çağırdığını bilmiyordu. ama bazı şeyleri sorgulamak için yeterince kendinde değildi bu yüzden bazı soruların yarına kalması gerektiğine karar vermişti kendince.
"hyunjin, yatağa gidelim mi? uykun mu geldi?" chan'ın yumuşak sesini duydukça ağlayası geliyordu. burada olmak istemiyordu ama buradan gitmek de istemiyordu. keşke şu an zaman dursa, diye geçirdi içinden hyunjin. şu an, chan'ın kollarındayken zaman dursa ve ben başka hiçbir şey düşünmek zorunda kalmasam.
chan, hyunjin'in cevap vermemesini kendince bir onaylama olarak aldı ve kolunu çocuğun beline dolayıp yatak odasına doğru yürümeye başladı. hyunjin yavaş adımlarla ayak uyduruyor ve bu sırada da dudaklarını bilerek chan'ın boynuna değdirip duruyordu. bu gece yapacağı hiçbir şey için pişman olmamaya karar vermişti hyunjin. ne yapmak istiyorsa yapacaktı ve düşünmeyecekti.
bir geceliğine.
"otur hyunjin, giyecek bir şeyler vereceğim sana," dedi chan, hyunjin'i yavaşça yatağa oturtup. çocuğun ne yaptığını anlamıyordu. ne düşündüğünü hiç anlamıyordu. bir gün rahatsız olduğunu söylüyor, ertesi gün gömleğini yırtmak istiyorum diyordu. bir gün ondan kaçıyor diğer gün ayağına çağırıyordu.