[whatsapp, minho-jisung]
minho
*ses kaydı*
geldim ben kapıyı açar mısınjisung
niye zili çalmıyon lanjisung'un evi, 16.42
jisung, yediği görüldüden sonra dudaklarını büzüp hızlıca ayağa kalktı. saçlarını son kez eliyle dağıtıp aynada kendisine baktıktan sonra kapıyı açıp minho'nun merdivenden çıkma seslerini dinledi.
minho, her şey ortaya çıktıktan sonra oldukça değişmişti. duyguları konusunda daha açıktı, yapmak istediği şeyi yapmaktan çekinmiyordu. jisung'un sürekli yanında olmasını istiyor, birkaç dakika ayrı kalsalar 'özledim' mesajları atıyordu. jisung, sevildiğini hissetmenin bu kadar güzel bir şey olacağını hiç tahmin etmemişti. ya da sevmenin bu kadar güzel hissettireceğini.
"pizzacıda ebesinin amı kadar sıra vardı, bir ara önümdekileri zihin gücümle yok etmeye falan çalıştım yani öyle bir sıra vardı. özür dilerim yani süpermen olamadığım için, dünya üzerindeki en iyi sevgili olsak da bizim de yapamadığımız şeyler olu-" jisung, elinde iki kutu pizza ile kapının önünde dikilip asla konuşmayı bırakmayan sevgilisini ensesinden yakalayıp dudaklarına hızlı bir öpücük kondurdu. çünkü emindi ki, minho'nun susacağı yoktu.
"mesaj alındı. çenemi kapatıyorum ve içeri geçiyorum." diye mırıldandı minho. hemen bir kedi gibi olmuştu. sakince salona doğru yürürken jisung arkasından kafasını iki yana sallayıp gülümsedi.
bazen bütün bu olanlar bir rüyadaymış hissi veriyordu jisung'a. bazen de bu kadar beklemeyip direkt olarak hislerini açsaydı, her şeyin daha kolay olacağını ve beraber geçirecekleri zamanları düşünüyordu. ama önemli değildi, ne kadar zaman geçtiyse geçsin işin sonunda beraberlerdi. geç kalmamışlardı.
"pizzaları koyuyorum ben!" mutfaktan seslenen minho'ya yardım etmek için düşünceleri kafasından hızlıca atıp içeriye yöneldi jisung.
pizzayı kesmek için büyük çabalar veren ve aynı zamanda söylenen minho görüş açısına girdiğinde bir süre kapıdan onu izleyip kahkahasını bastırmaya çalıştı. "insan bir düzgünce kesip verir şu pizzaları, bıçağı dokundurmuşsunuz bir kere kestik diyorsunuz inanılmaz gerçekten. bu siktiğimin hamuru nasıl ince hamur lan? neyi kesiyorum amına koyayım elması mı?"
jisung en sonunda pizza ile cebelleşen minho'ya daha fazla dayanamadı ve sessiz adımlarla, ki minho o kadar odaklanmıştı ki odadaki ikinci bir kişinin varlığını asla fark etmemişti, sevgilisinin arkasından doğru yaklaştı. çenesini omzuna koyarak elleriyle minho'nun ellerini kavradı. "pizzanın sana cevap vermeyeceğini biliyorsun, değil mi?" demeyi de ihmal etmedi.
minho ise aniden kulağının dibindeki ses ve ellerinin üstündeki eller ile irkildi. jisung'un saçından yayılan şampuan kokusu burnuna geldiğinde ise derin bir nefes alıp verdi hızlıca. dünya üzerinde solumayı en sevdiği şeylerden biriydi bu.
"böyle sakince kesmeye çalışırsan yapılamayacak bir şey değilmiş değil mi? elmas falan kesmiyorsun yani," diye dalga geçti jisung bir kez daha. bu sırada elleriyle kavradığı sevgilisinin elleriyle pizzaları kesmesine yardım ediyordu.
dünyanın en saçma anı, iki çocuk beraber pizza kesiyor. ikisine göre de romantikti işte. tartışmaya açık bir konu.
"evet, tamam. üstüme gelme lütfen." diye mırıldandı minho da karşılık olarak. pizzalarını sonunda kesmiş ve tabağa koymuş, salona doğru ilerlerken jisung endişeyle konuşmaya başladı. "gerçekten replik mi çalışacağız?" minho'nun oturduğu koltukta yanına yerleşip bağdaş kurdu ve pizzasını da kucağına aldı. "sadece... öyle vakit geçirsek?"