The weeknd, Call out my name.
❝Sana gitme demeyeceğim. Gene de
sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin. ❞
.Adımlarım, küf tutmuş kaldırımda izini bırakıp geçerken ellerimin arasında ki sigara düşmeye yüz tutmuş ama parmaklarım, onu sıkıca kavrıyor. Birkaç kez gülümsüyorum kendi kendime, neden olduğunu bende bilmiyorum ama sanırsam gözlerimin daldığı yapraklar beni gülümseten. Küçüklüğümden beri sonbaharda dökülen yapraklar dikkatimi çekiyor, onları gördüğümde kendimi hala on beşlik bir çocuk olarak görüyorum.
Oysa ki küçüğüm hala; doğruyu yanlışı ayırt edebilecek kadar büyük olsam da, adımlarımı nereye yöneltmeliyim bilemiyorum bu şüheda baharda. Küçüğüm aslında hala, aslına bakılırsa olduğum kişi için çok küçüğüm.
Yaşım, on sekiz, ruhum on beş.
Biraz yürüyorum, gördüğüm kiraz ağacı ile istemsizce duraksıyorum yolun ortasında. Pek büyük olmayan o parktı burası, iki gün önce ki geldiğim park. Lakin dikkat etmemiştim hiç bu kiraz çiçeklerine, hissetmemiştim kokusunu bir kere bile. Oysa şimdi birkaç yeşilliğin içinde ki iki kiraz ağacını ayırt edebiliyorum, rüzgârın kuvveti ile sallanan dallarda pembe çiçekler görünüyor. Cennet nedir ve tanrı gerçek midir bilmem ama, güzel birşey bağışlamış dünyaya. Cennet, nasıl bilmiyorum ama bu kiraz çiçeklerinde cenneti gördüğümü söylüyorum .
Dudaklarımın arasına yerleştiriyorum elimde ki tütünü, hep uğradığım tütüncüden aldığım çikolatalı sigaraydı. Kokusunu seviyordum, tadını seviyordum, yumuşak bir kıvam veriyordu ve bu hoşuma gidiyordu. Kahverengi dalı dudaklarıma yerleştirip birkaç duman çekiyorum yavaşça ciğerlerime, zihnimde lana, serial killer çaldığında yemin edebilirim.
Kiraz çiçeklerine ilerliyorum daha sonra, kendi kendime konuşacağım hiç aklıma gelmezdi o ana dek ama nasıl bir konuşma ihtiyacı ile dolmuşsam o an, "Kiraz çiçekleri güzel kokarmış." diye mırıldanıyorum parmaklarımın arasında ki sigarayı çimlerin arasına atıp ayağım ile ezerken. "Sen de güzel kokuyor musun, kiraz çiçeği?" bir cevap alamadım. Alt dudağım kıvrılıyor buna. Başımı biraz daha yaklaştırıyorum çiçeğin dallarına, çok naif görünüyor. Ellerim uçuşan çiçekleri yakalıyor ve kopartmadan kendime biraz yaklaştırıp içime çekiyorum kokusunu gözlerimi kapayarak.
Taehyung gibi kokuyor.
Lâl olmuş dilim tekrar canlanmak istediğinde, "Güzel." diyorum gökyüzüne bakıp. "Kiraz çiçekleri cidden de güzel kokuyormuş." yutkunarak geçen beyaz kuşa bakıyor ve göz kırpıyorum, doğa ile iç içe olmak benim işim değil aslında. Bu tür şeyleri Taehyung sever, sanırım ondan alışıyorum yavaşça.
Mesela ben yolun ortasında durup sokak çocuklarının başını okşamıyorum ama o yapıyor, neden diye sorduğumda her çocuğun sevgiye ihtiyacı vardır diyor. Kaşlarımı çatıp ona bakmaya başladığımda, kimden olduğu önemli değil, biraz sevgi sadece. Başımı sallıyorum, o an bu zayıf çocuğun bana nasıl renkler getireceğini bilemiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You're So Dark✔taekook
Fanfiction"Nereye gidersen git, kiminle olursan ol; umrumda mı sanıyorsun? Günün sonunda kollarımdasın yine."