Arctic monkeys, body paintGel, iki çift kelam edelim.
Biraz hasret giderelim.
Ya da gel, hiç konuşmayalım.
Gözlerimiz konuşur belki.
Başımı rüzgâra çeviriyorum, hep aynı şarkı. Hep aynı sızı. Aynı hüzün var havada, birkaç turna sevişiyor belki yaklaşan kış ayazında. Yenik düşüyorum sonbahara, içim sızlıyor. Hani bugün, mutlu bir gündü? Ben neden öyle hissetmiyordum.
Şimdi, Hyeon'un elleri hırkamın uçlarını kavrıyor. Abisine dönüyor ürkek bakışları, onu bir süzgeçten geçiriyor ama bu sırada bana sıkıca sarılıyor. "Hyung, neden bu kadar zayıfsın?" Diye soruyor benden ayrıldıktan hemen sonra. Çok olgun küçük bir kız çocuğuna göre; gözlerine baktığımda ışıl ışıl parladığını ve kelimelerini duyduğumda üzerinde ki olgunluğu görebiliyorum. Bu bana küçüklüğümü hatırlatıyor. Ben anı defteri değilim ki; kurşun kalemle yazılmadım. Bir silgi yok baş ucumda, ne silgi var, ne olanak. Ben anı defteri değilim ki sileyim. Zira, yaşanan anılar zihin karmaşasında heo farklı bir rolü oynar.Anılar, bataklıktır. Kaybolma, eğer yapabilirsen.
Taehyung, bana bakıyor. Bir süre boyunca bir sessizlik, sonra Hyeon tekrar Taehyung'a dönüyor. "Ağabey, Jungkook niye bu kadar zayıf?" Abisini dürttükten sonra bir şeyler soruyor meraklı meraklı, daha sonra elleriyle gözlerinin altına dokunuyor. "Gözlerinin altıda büsbüyük mor. Kocaman, baksana!"
Taehyung Hyeon'a yaklaşıp diz çöktü, beraberinde ellerini onun omzuna yasladı ve gülümsedi. Gülümseyişinden öpmek istedim defalarca kez olduğu gibi. Bayan Kim'i ziyarete gelmiştik ama işten henüz gelmemişti. Hyeon Taehyung'un kız kardeşiydi, altı yaşında olmasına rağmen öyle olgundu ki, bazen karşısında ne diyeceğimi bilemediğim oluyordu. Aramız iyiydi; hatta Taehyung onu benden kıskandırdı çünkü ondan bile iyi anlaşıyorduk.
"Gece uyumamış Jungkook, ondan böyle bücür." Taehyung'un gözleri beni buldu cümlesiyle beraber. Tek kaşı usulca kalkıp bakışları gözlerimi esir alırken, "Değil mi Jeon?" Diye sordu bana.Başımı sallamaktan başka çarem olmadığından, tek çarem olanı yapmıştım. Gözlerimi kaçırmıştım vurgun gibi tam o saniyede. Ne diyebilirdim ki? Siktir. Yalan, dün gece onun göğsünde uyumuştum. Gece kalp atışlarımın sınırı zorladığı o dakikalardan sonra sarhoş olduğundan olsa gerek, bana belimden sarılıp durmuş ve yanına çekmişti. Başım tamamen göğüs kafesine denk geldiğinde öleceğim sanmıştım ama insan kendi evinde kolay ölmezdi.
Koca bir yalan. O da bilirdi bunu, ben bilemezdim belki ama o bilirdi. Uyuşturuculardan zayıflamış, çökmüş sayılırdım. Farkında değildim tavırlarımda ki değişimin, o farkındaydı. Uyuşturucu almadığım zamanlar farklı birine dönüşüyordum. Olması gereken gibi. Ben belki onu mahvediyordum ama o sesini bile çıkarmıyordu. Bana katlanıyordu.
"Jungkook ile sen hiç gelmiyorsunuz o yüzden ben size küstüm." Lafı, dilimi dolandırıyor. Dudaklarım arasından küçük bir ses çıkıyor ama sonra tekrar birbirine bastırıyorum. Birbirimize bakıyoruz çünkü; ona bakıyorum, beni sıkıca tuttuğunu hissedebiliyorum. Ama küçüğün lafıyla işte, gözlerimiz kaçıyor birbirinden. Hyeon koltuğa oturuyor, bende yanına ilerliyorum. Çömeliyorum yanına, bakıyorum öylece. Ne desem bilemiyorum ki, nasıl gönlünü alsam bilemiyorum. Ona kendimi mi anlatmalıyım? Hayır, ben bile anlamıyorum ki. Küçük bir çocuğun beni anlamasını bekleyemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You're So Dark✔taekook
Fanfiction"Nereye gidersen git, kiminle olursan ol; umrumda mı sanıyorsun? Günün sonunda kollarımdasın yine."