sevmek ya da sevmemek.
için dışına çıkana kadar nefret etmek, ya da çok sevmek.
biri tarafından sevilmek, ya da sevilmemek.
sevmenin tanımını yapamadığımı fark ettiğim o an, bu andı.
sevmek neydi?
arkadaş olarak sevmek, sevgili olarak sevmek, anne ya da baba gibi sevmek, çocuk gibi sevmek.
bunların bir standardı var mıydı?
yoksa insanlar nasıl sever ve sevilirdi?
kendime bile güvenmezken, kendime bile iki yüzlüsün derken sevgiye nasıl inanabilirdim?
öğürürken ruhum da terk ediyor gibi gelirdi vücudumu.
hücrelerim hasta, ruhum hasta, zihnim hasta.
yataktan kalkmak istememek.
sınır.
ben sınırdayım, sesim çıkmıyor.
etrafımdaki her nesne bu kadına yardım edin diye çığlıklar atıyor, ama kim sağır olur ki sevdiğine?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFESTEKİ SEKİZGEN
Non-Fiction"Çocukluğum, salıncaktaki kafeste sıkışıp kalmış, dokuz canım da can çekişiyor orada. Kapkaranlık, ve şafak sökmeye yakın. Ay ışığı o kadar da cezbetmiyor artık. Sallıyorum şimdi onu; yer yerinden oynuyor. Canımın, cananımın, gözlerinde bir dünya yo...