Penceremi senden daha çok seviyorum.
Işığı geçiriyor bir kere; güneş ışığını. Bu yüzden, bazen onunla bakışırken gözlerimi kısmak zorunda kalıyorum.
Soğuğu da geçirmiyor; kalkan oluyor tek odalık dünyama.
Dokunduğumda, buz gibi oluyor hep. Duvarlar bile ısınırken, o neden ısınmıyor?Gökyüzüne uzanmak istediğimde; koluna dokunmam yetiyor. Bulutları ellerimle; temiz havayı ciğerlerimle buluşturuyor. Akmayan yaşlarında sakladığın tüm bencilliklerim ve ben; cümlelerinin soğuttuğu bir yorganın altında ısınmaya çalışıyorum.
Soğuğu hiç ama hiç sevmiyorum.
Kedimin mırıltısı öldürürken rüyalarımı; üçümüz de bedenime göre küçük olduğunu düşündüğüm ayaklarıma bakıyoruz.
Her uyanışım başka bir gerçekliğe fakat aynı hislerin içinden.
Uyuyamıyorum.
Uyku bile; tutmuyor artık beni.
"Uyu çiçeğim; istersen saçlarım kuş tüyünden yumuşak yastık olur sana. Parmakuçlarım; hiç hissetmediğin annen. Gözlerimi kapatır, öyle de görürüm seni. Uyu güzel meleğim. Ben bu anın hasretiyle, ne prangalar eskittim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFESTEKİ SEKİZGEN
Non-Fiction"Çocukluğum, salıncaktaki kafeste sıkışıp kalmış, dokuz canım da can çekişiyor orada. Kapkaranlık, ve şafak sökmeye yakın. Ay ışığı o kadar da cezbetmiyor artık. Sallıyorum şimdi onu; yer yerinden oynuyor. Canımın, cananımın, gözlerinde bir dünya yo...