"Yine aynı şeyi yapıyorsun! Bütün bunlar boşa! Senin için boşuna uğraşıyoruz!"
Tezgahın üstündeki ilaç şişelerinin fırlatılmasıyla onlarca hap yerde sıçrayıp etrafa dağıldı. Aylardır yapmak istediğim şeyi zevkle izliyordum şimdi. Çoğu kez o şişeleri fırlatma eşiğine gelmiştim ama cesaretim yoktu. Dudağım hafif hafif seğirmeye başladı. Sırıtmak istiyordum ama sinirle annemin gözünden kaçırdığı diğer şişeyi bu sefer kafamda bulmak istemiyordum.
Belkide konuşmam gerekiyordu ama bütün kelimelerim zihnimden geri çekilmişti. Sanki etrafı yerle bir edip karşımda bağıran kadın bana bağırmıyordu. İçimde ufacık bir duygu kırıntısı aradım. Yoktu.
Annem bütün öfkesini gözlerinden bana akıtmak istiyormuş gibi baktı. Fakat umurumda değildi. Olması gerektiğini biliyordum ama değildi işte.
"Konuşsana Berrak konuşsana kızım bilerek mi yapıyorsun çıldırtma beni!"
Akşama boğaz ağrısı çekecekti kesin. Bu da demekti ki boğazı ağrıdıkça aklına gelip onu çıldırtacaktım. Hiç pes etmeden söylenmeye devam etti. Ben karşılık vermedikçe çıldırdığının farkındaydım. Ama sandığımın aksine onu sinirlendirmek için değil söyleyecek bir söz bulamadığım için susuyordum. Söylediklerine cevap vermemi bekliyordu ama söylenecek tek bir kelime bile aklıma gelmedi. Susup öfkeyle yüzüme baktı. Gözlerindeki hayal kırıklığı o kadar barizdi ki.
Ben onlara layık olamayan evlattım. Ben onları utandıran evlattım. Ben onların hayatını mahfeden kızlarıydım.
Konuşmadım, o da son kozunu oynamaya karar verdi.
Farkında olmadan herkes birbiri için elinde koz biriktirir, bir yerlere gizlice silahlar saklardı. Bunu istemeden yapardık. Canımız yandığında onunkini de acıtanilmek için.
Şimdi annemin canı hayal kırıklığıyla yanıyordu ve elinde fazlasıyla silahı vardı. Sadece dört kelimeyle en derinimdeki korkulara dokundu. Benim saklamaya çalıştığım ama hep orda duran endişelerimi acımadan yüzüme vurdu. Namludan çıkan kurşunla beni acımadan vurdu.
"Belkide seni hastaneye yatırmalıydık!"
Biri buz dolu kovayı başımdan aşağı dökmüş gibi titredim. Üşüdüm. Çok üşüdüm. Bu kalbime ulaşacak kadar etkili bir soğuktu. Her şeyden nasıl da yorulduğumu hissettirecek kadar soğuktu.
Annemin her şeyi gözden çıkardığının farkındaydım. Annem kızını gözden çıkarmıştı.
"Ben deli değilim."
Sesim annemin umduğu kadar yüksek çıkmamıştı. Hatta kısık sayılabilirdi. Bağırmaya gerek yoktu deli olmadığımı o da biliyordu. Ben hatalarla dolu bir insandım ben başlı başına bir hataydım ama deli değildim.Ben acı içinde kıvranan bir ruhtum ve onlar benden acılarımı almışlardı. Geriye sadece hatalar kaldımıştı.
Cüzdanımı alıp ölümcül bir sakinlikle evden çıktım. Annemin bağırtıları kulağıma geliyordu ama umrunda olduğunu söyleyemezdim. Mine'nin yanına ulaşana kadar boşlukta kayıyordum. İlaçlar yüzünden birbirine girmiş duygularım beni sersemletiyordu.Otobüse bindiğimde ya da Mine' nin evine yürürken düşünmüyordum, düşünemiyordum. Bilincimin açık olan tek bir noktası beni yönlendiriyordu.
Kapı açıldığında dakikalardır yüzmekten yorulduğum boşluğu terk etmeye çabaladım. Mine'ye tutunup sakinleşmek için uğraştım. Şimdi elimde koca bir kahve fincanıyla Mine' nin karşısında oturuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gündüz Rüyası #Wattys2015
Teen FictionGördüğü bütün düşlerden güzeldi bu adam, gerçek olamayacak kadar güzel. Belki de onun meleği olmayı isterdi ancak o kanatlarını çoktan kaybetmişti.