Uyandığında hayatın devam ettiğinin farkındaydı. Sokakta insanlar geziyor, sesli bir şekilde sohbet ediyor ve mide bulandırıcı bütün suçlar devam ediyordu. "Dünden bir farkı yok bu günün de" diyip, homurdanarak yatağından kalktı. Her zamanki gibi olması gerekeni yapmak, yüzünü yıkamak için küçük adımlar atıp banyonun tahta kapısına yaklaştı. Kapı eski, ortasında bir cam bulunan, pek de güven vermeyen sönük tasarımlıydı. Hiç iç açıcı gelmiyordu insana. Kapının koluna uzandı ve kullanmaktan sönmüş, gevşemeye yüz tutmuş o kolu aşağı indirdi. Pek güç gerekmiyordu oysaki kapıyı açmak için. Yüzünü yıkamak için girmişti ama klozeti görünce tuvaletinin geldiğini fark etti. Ufak bir hamle ile giysilerini sıyırıp, klozetin kahverengileşmiş kapağını kaldırdı ve oturdu. Banyonun soğukluğundan etkilenmiş olması gerek ki, Jes klozetin soğuk olması irkildi. Neyse ki biraz daha oturduktan sonra vücut sıcaklığı klozeti de etkilemiş, rahat bir hal almıştı. İşini halledip, kilodunu çektiğinde sokakta arabalar korna çalıyor, ona orada fazla oturduğunu hatırlatıyor gibiydi. Lavaboya yaklaştı, hafif eğilip yüzünü yıkamaya başladı. Su soğuk geliyordu yüzüne, ister istemez nefesi hızlandı bir an da olsa. Belli ki buranın sahibi pek umursayan tiplerden değildi.
Dişlerini fırçalarken yüzünü incelemeye başladı. Güzel iri gözleri, kaşlarının altında bir fal taşı gibi açılıp kapanırken, burnunun simetrik hatasını yakaladı. Sol burun deliği, sağa göre daha kalın görünüyordu. Uzun, siyah saçları, iri gözlerine uyum sağlarken aslında onların ne kadar da uzadığını fark etti. Rahatsız oldu bir an, gidip saçlarını kestirmesi gerektiğini düşündü. Zayıftı, rüzgarda kemikleri çatlamasa da yine de beğenmiyordu fiziğini. Bir an duraksadı ve dişinin ortasından akan kanın lavaboya düşüşünü izledi, oradan da Chicago lağım çukuruna gidişini hayal etti. Bir film gibi sürükleyici ve gerilim doluydu. Kan, diş macunu ve çeşme suyu. Bu tam bir felaket olmalıydı ki onun hezimeti ile kendine geldi.
"Ne yapıyorsun Jes? Burada dikilip saçma sapan hallere dalacağına, git de biraz yemek ye. Şu haline bakar mısın? Tam bir rezillik. Çok saçma bir pozisyondasın güzelim."
Beyninin içindeki sesin uyarısına kulak verdi ve yüzünü havluya silip banyoyu terk etti. Üst kattaki komşusu da aynı anda tuvalette olmalı ki, sifon sesini duymuştu. Demek ki yalnız değilmiş orada, bunu da hayallerinin içine katarak ufak bir tebessüm sonrası hayallerini ve dişinden akan kan damlacıklarını banyoda bırakıp, yeni bir dünya keşfetmiş gibi mutfağa gitti.
Sabah kahvaltısı için valizine tıkıştırdığı iki paket bisküvi, bir kavanoz çilek reçeli ve tatsız kahvesi yer alıyordu. Her sabah ona ihtiyacı varmış gibi hisseder, kafasında onun hakkında senaryolar uydururdu. Onu küçük paketin içine sıkıştırılan oyuncular olarak görürdü; tadı tek başına berbat olan süt tozu, kendini görünmez hisseden şeker ve ana karakter olarak da ucuz kahvenin acı senfonisi olarak.. Kahve ucuz ve tatsızdı. O yüzden bir bardağa iki paket döker, alabildiği kadar tat ile yetinmeye bakardı. Hayattan pek fazla bir beklentisi olmayan bir kız için, iki paket kahve basit kalırdı. Beklenti sahibi olması için bir okul okuması gerekirdi veya kıdemli çalışabileceği bir iş. Ama her ikisinden de nefret ederdi. Okul hakkında tatlı düşünceleri yoktu. Onlarca çocuğu 4 duvar arasına sıkıştırıp, geçmişin kendini tekrar ettiği saçma tarih dersine mi vakit ayıracaktı, yoksa kafasının gram dahi basmadığı matematiğe mi? Peki haftada 2 saat girdiği beden eğitimi dersine ne demeliydi? Aptal, saçma ve sıkıcı.. Neden bu kadar fazla sıkıntı varken, dünyayı kurtarmak yerine beden dersinde koşmayı seçsin ki? Bıraktı her şeyi kenara, ne dünyayı kurtardı ne de okulun bahçesinde aç itin burun ucuna koyulmuş eti kapmak için harcadığı eforu harcadı, sınıf arkadaşlarının yanında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Tek Ben Miyim 3 Kişilik?!
Ficción GeneralJessica.. Gerçekten neden doğduğumuz hakkında bir fikri olan var mı? "Şunu yapacaksın!" emrinden sonra onu yapmak ve yaptıktan sonra diğerine geçmek için mi geldik bu hızlı dönenceye? Pek tabii gereğinden fazla sorgulayan bir kız Jes. Annesinden u...