Depresyona girmeye, tüm gün evde kalıp cips yemeye ihtiyacım vardı ama sabahın ilk ışıklarında Giray beni arıyordu. Yatakta kendi etrafımda bir tur döndüm ve telefonu öyle cevapladım.
"Canfeza seni almaya geliyorum. Kahvaltıya gideriz."
"Evden çıkmayacağımı sana söylemiştim."
"Adam senin sokağında bekliyor ve sevgili rolü yapmaya hâlâ devam ediyoruz."
Pes edercesine nefesimi verdim. Daha banyo yapıp, saçımla ilgilenmem ve makyaj yapmam gerekiyordu. Kızlar her gün bunlarla nasıl uğraşıyordu?
"Tamam. Bir saat sonra gel ama."
Eski bir kot pantolon üzerine yeni aldığım gömleklerden birini geçirmiştim. Hava soğuk olmasına rağmen gömleğin ilk üç düğmesini açık bırakmış ve Giray'ın Edirne'yken aldığı sütyenin şeritlerini ortaya çıkarmıştım. Saçlarımı düzleştirmiş, koyu kadife bir ruj sürmüştüm.
Giray beni gördüğünde bir kaşı havaya kalkmıştı. "Günaydın," dedi ve beni öpüyormuş gibi yapmak için başını uzattı. Suratım asıktı. Dün söylediklerinden sonra rol ya da gerçek onunla yakınlaşmak istemiyordum. Kaşlarımı çattım ve yanağımı uzattım. Giray önce küçük bir öpücük kondurdu ama sonra dudağıma daha yakın bir yeri öptü ve sonra bir daha. Beynime doğru giden damarlarda farklı bir reaksiyon gerçekleşiyordu. Başımı geriye doğru çektim ve Giray'a baktım. Bıraksam öpmeye devam edecekti ama sevgilisi bizi görse ona nasıl bir açıklama yapacaktı? Gizli operasyondayız ve sadece bir öpücük, sevgili olduğumuzu kanıtlamaya yetmez diye düşündüm mü diyecekti?
Mutsuzdum, bunalımdaydım ve Giray'la sevgili rolüne devam edemiyordum. Bir an önce kabuğuma çekilmek ve ağlamak istiyordum.
"Neden yemiyorsun?"
Giray belki de sevgilisini getirdiği mekânlara beni getiriyordu. Hepsi lüks, şık, pahalı ve boğaza nazırdı. Açıkçası beni Laleli'deki küçük simit fırınımız daha mutlu ediyordu. Her öğünü Marmara'nın koyu maviliğine bakarak yemek zorunda değildik. Benden cevap alamayan Giray sorusunu değiştirmişti.
"Balıklara mı üzülüyorsun hâlâ?"
Omuzumu silktim ve Giray'ın yüzüne baktım. Gözlerimi devirip "Dudağında ruj izi var," dedim. Bir sevgilin olmasına rağmen dudağında benim rujumun izi vardı. Bizim hâlimiz ne olacaktı?
"Kalkalım mı artık. Eve gidip çocukların sınav kâğıtlarını okuyacağım."
"Sen ilkokul öğretmenisin ve ilkokulda sınav yok."
"Ben ilkokulda bile sınav yapan bir öğretmenim ve notum da çok kıt."
Giray espriyi bir kenara bırakıp ciddileşti. "Neden böylesin Canfeza?" dedi.
Gözlerimi ondan kaçırdım ve "Biraz stresliyim sanırım," dedim.
Eve geldiğimde Giray'ın dün gece oyunumuzu oynadığını gördüm. Hamle sırası bende olmasına karşın piyonumun önüne bir engel daha koymuştu. "Lanet olasıca adam," dedim. Zaten önceki engelden bile kurtulamamıştım. "Öyle olsun" dedim ve onun piyonun önüne iki engel birden koydum. Bunları aşmak için uzun zamana ihtiyacımız vardı.
Cipsi'ye küsmüştüm ve onunla ilgilenmiyordum. Hatasını bildiği için günün çoğunu fon perdenin arkasına geçiriyor ve Fransız camdan dışarıyı izliyordu. Giray da hatasını bildiği için mi beni aramıyordu acaba? Garip ve suskun geçen kahvaltımızdan sonra bir daha beni aramamış, sormamış ve merak etmemişti. Sadece Fırat Komiser beni aramış ve son durumlardan haberdar etmişti. Doktor bugün sadece hem benim hem de Giray'ın evinin önünden bir kere geçmiş ve sonrasında da kendi evine çekilmişti. Muhtemelen hazırlıklarını tamamlıyordu. Sona yaklaştığımızı hepimiz biliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masumiyetin Kayboluşu #Aşk-ı Polisiye III#
Mystery / ThrillerHangisi daha kötüydü bilemiyorum. Kör bir ressam mı? Sağır bir müzisyen mi? Yoksa katil olduğunu bildiği hâlde onu tutuklayamayan polis mi? Komiser Giray Öztürk ile Polis Memuru Canfeza Korkmaz'ın hem aşk hem de polislik maceraları kaldığı yerden de...