Yine gece olmuştu,
ve ay doğmuştu.
dışarısı epey bi karanlık, ıssız, sessiz ve kimsesiz.
Sokaklarda sadece başı boş köpeklerin yersiz havlama sesleri, ve esen rüzgarın etkisiyle, bahçedeki ağaçların dallarında ki hışırdayan yapraklar var.
Dışarıda acımasızca bir soğukla birlikte, deli poyrazlar esmekte. Anlaşılan o ki çetin bir gece olacak gibi görünüyor.
Sanki dışarda bir hüzün havası var, bilmem nedendir.
Çok geçmeden neyin nesidir bu kavga ve gürültü bir bakayım dedim,
usulca pencereden dışarı göz gezdirdim. Ve birde ne göreyim..
Bir yandan yüksek sesle
bağırıyordu çakan şimşekler,
önce ışıklar yanıyordu gökyüzünde, ardından korkunç bir ses ile;
şimşekler inletiyordu yeri göğü..
Ve narin bulutların üzerine titriyordu, sanki bir kabahati varmışcasına.
Masum bulutların ne kabahati olabilirdi ki, birbirlerine olan sevgi bağından başka. Kanaatimce bulutlar da sevdalanmıştı, bu yüzdendir bu hüzün havası. Beni en iyi siz anlarsınız bulutlar dedim kendimce.
Ve narin bulutlar için için ağlaşıyorlardı.
Gözyaşları sel olmuş akın akın akmaktaydı. Barajlar hınca hınç dolmaktaydı. Dereler çağlıyordu.
Siz ağlıyorsunuz yukardan ama yerdekiler buna seviniyor.
Umarım sevdiklerinize kavuştuğunuz için sevinçten ağlıyorsunuzdur bulutlar. sevinç gözyaşlarınız daim olsun...Bana ne ki bulutların gözyaşlarından diyemem, bazen ağlarım onlar gibi.
Odamda dışarısı gibi soğuk ve karanlık.
Gözlerimi açsam da aynı, yumsam da.
Ama ellerimi açtığımda semaya,
nurlarla aydınlanacak her yer.
Sonra bir düşünce saracak beynimi,
Zifiri karanlık nereye gitti diye.
Bir gün düşünmeden gideceğim.
Ve işte o zaman, ne sema olacak.
Nede, semaya uzanan ellerim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÖYLEYEMEDİKLERİM
PoesíaSöyleyemediklerim ince bir 'sızı' Çoğunlukla şiir ve biraz hikaye