3. Bira şişesi bittiğinde saat sadece 11'e gelebilmişti. Sigara paketim ise çoktan tükenmişti. Güneş iyice sıcak ışınlarını suratıma vurup, yakıp geçiyordu. boş midemi dolduran bira iyice aklımı uyuşturmuştu. sıcaklık bedenimi mayıştırıyordu zaten iyice uyuşmuş aklımda daha fazla dayanamıyordu. balkondan içeri geçtim kendimi yatağa bıraktım. vücudum kendini taşıyamaz haldeydi. çok uzun sürmeden kendimi uykunun karanlık kollarına bırakmıştım.
üzerimdeki siyah tül geceliğin etekleri uçuştu rüzgarın etkisi ile. ormanlık bir alanın içindeydim. uzun ağaçlar sık bir şeklideydi, bir o kadar vahşi görünen orman bir o kadar da içine çekiyordu insanı. adımlarım yavaşça ilerlemeye başladı ormanın içinde. kendimi o kadar buraya ait hissediyordum ki... biraz daha yürüdükten sonra ağaçların sıklığı azalmaya başlamıştı. en fazla on adım sonra ağaçlar bitmiş boş bir düzlüğe ulaşmıştım. yerdeki papatyalar dikkatimi çekti çok güzellerdi. eğilip bir tanesini kopardım. oysa sevdiğimi kopararak öldürmemiş miydim? yaşamasına izin verseydim daha çok sevemez miydim?
gözlerim papatyalardan ileri kaydı. üzerinde beyaz bir elbise olan küçük bir kız vardı. bana çokta uzak sayılmazdı. hangi ara gelmişti buraya? fark etmemiştim. o da yerdeki papatyalar ile ilgileniyordu. usulca başını kaldırdı. şiddetli bir baş ağrısı beni esir aldı. gözlerim buğulanmasıyla yeterince iyi görememeye başladım. vücudum titremeye başladı. küçük kız beni esiri altına almıştı.
"Ne yaptın bana?" şaşkınca kafamı salladım. daha iyi görebilmek için gözlerimi ovuşturdum. küçük kız bendim. lanet olayı tekrar yaşıyordum. geçmişe geri dönmek istemiyorum o küçük kızla yüzleşmek istemiyorum.
"Huh?"
"Ne yaptın bana?" diye sordu küçük kız acı çekerek. beni şuan ki ben yapan kızla tekrar yüzleşmek istemiyorum. ben bunu daha fazla kaldıramam.
"Gizledim. Daha fazla canını yakmasınlar diye." dedim her şeyi anlatmak ister gibi ne olacaksa olsun artık. daha fazla dayanamıyorum
"Gizlemek..? zorunda mıydın..?" yavaş ve üzgün sesi kulaklarıma doldu. yıpranmış görünüyordu. daha fazla dayanamadım. titreyen dizlerimin üstüne, tam da küçük kız yanına düştüm. kollarımı açıp kucağıma çektim küçük kızı. kimse zarar vermesin ona istedim. korumak, bırakmamak istedim küçük kızı.
"Üzgünüm... zorundaydım..." diyebildim sadece. ne zaman döküldüğünü bilmediğim göz yaşlarıma uzattı elini. minik elleri yaşlarıma dokundu ve nazikçe sildi. "Ben o gece mahzende tüm yaşlarımı tükettiğimi sanıyordum." dedi usulca. iyice bağrıma bastım onu. başka hiçbir şey gelmiyordu elimden. hafifçe uzaklaştırdı beni kendinden.
"Taç yapalım mı papatyalardan?" göz yaşlarımı silip ufak kıza baktım tekrar. "İyi de ben taç yapmasını bilmem ki." kucağımdan kalkıp elimi tuttu. "Ben öğretirim sana." diyip yerden bir kaç tane papatya kopardı. birbiri üzerine ekleyerek yapmaya başladı tacı. minik elleri papatyaların saplarını kıvırırken çok tatlı duruyordu. bir kaç tane daha çiçek kopardı yerden. bana doğru uzatarak "Bak böyle yapacaksın. üstüne koy altından geçir ve kıvır. işte bu kadar basit." heyecanla anlatıyordu. yaklaşık beş dakika sonra elindeki tacı bitirdi. kocaman bir gülümseme ile bana döndü. "Bak bitti." ayağa kalkıp dizlerini temizledi sonra bana yaklaştı. yaptığı papatya tacını usulca taktı başıma. her hareketi o kadar nazik o kadar usulcaydı ki sanki karşındakine dokunup kıracakmış gibi yavaş davranıyordu.
nasıl kırmıştım bu kızı? nasıl kırmışlardı da böyle biri oluvermişti bu güzel, minik kız?
Bakışlarımı ellerime indirdim dizlerimin üzerinde duran ellerim titriyordu. Ellerimi sıkıp gizlemeye çalıştım bu görüntüyü çok acınasıydım. Neden? Neden güçlü olamıyordum? Neden her şeyden vazgeçiyordum?
Ellerimin üstüne küçük bir el kapandı sanki titremeyi durdurmak ister gibi.
"Yapma böyle. Ben burada mutluyum, bak burada acı yok, gözyaşı yok. Gerçekten." Nasıl bir andı bu böyle? Bir an önce bitsin istiyorum. Hayır bitmesin istiyorum. Küçük kızı korumak istiyorum.
"Güvende misin burada? İstemez misin benimle gelmek?" Başını hayır anlamında iki yanına salladı. Güzel parlak saçları savruldu usulca. Benimkinin aksine upuzundu.Saçlar hatıraları saklardı. Hatıralar benimle kalırsa yaşayamazdım.
Elimin üzerinden çekti elini soğukluk elimi yine hapsi altına almıştı. Ufacık eli yine yanağıma çıkmıştı. "Beni unutma. Güzel hatırla o zaman ben burada hep mutluyum, hep güvendeyim." Küçücük bileğinden tutup elini dudaklarımın üzerine koydum. Bileklerini, avcunun içini öptüm. Minik pembe suratı avuçlarımın içine aldım. Burnunu ucundan öptüm. Tıpkı annemin nir zamanlar yaptığı gibi.
"Hatırlarım sen hiç üzülme. Gerçekten hatırlarım hep mutlu olursun." Ne zaman akmaya başladığını bilmediğim yaşlar tekrardan yanaklarımdaydı. Durmuyorlardı. Peş peşe yuvarlanıyorlardı gözlerimden. Başımdaki papatya tacı yük olmuştu. Altında nerdeyse ezilecek gibi hissediyordum.
Hızlıca uzanıp çıkarıverdim başımdan. Avuçlarımda duran tacı usulca minik kızın başına taktım. "Sana daha çok yakıştı sende dursun mu bu?" Beyaz papatyalar saçlarının arasına yerleşmişti.
Tekrar öptüm burnunun ucundan.
"Bunda sonra hep mutlu ol tamam mı?"
Çünkü ben en son mutlu olalı çok zaman olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Ateşi
Ficção AdolescenteHayatımı yöneten iki duygu Pişmanlık... İntikam... Pişmanlık son bulduğunda ortada sadece alınacak bir intikam kalmıştı. İçimi ateş gibi kavuran pişmanlık, intikamla coşmuş bir şehri yakmıştı. ~17.11.21