İhtimaller

2.3K 119 63
                                    

Emre'nin yorgun gözleri bir başka gün doğumuna tanıklık ediyordu. Parmaklarının ucunda güçsüzce tuttuğu sigaradan bir nefes daha alırken, en son ne zaman doğru düzgün bir uyku çektiğini düşündü. Çok olmuştu. Hayatının artık hatırlayamadığı bir döneminden kalma hatıralardı rahat uykular. Hürkan'ın sadece ekrandaki bir yüz olduğu dönemden.
Geri dönüp baktığında tanışmalarına vesile olan video hakkında karmaşık duygular beslediğini fark ediyordu. Hem en büyük şansı hemde en büyük kabusu olmuştu. Ona Hürkan'ı getirmiş ama ruhuna kadar her şeyini söküp almıştı sanki. Şimdi sonunun sadece acı olduğunu bildiği dönülmez bir yolda yürüyordu işte. Hayalperest tarafı hala Hürkan'ın onu görmesini bekliyordu. Gerçekten görmesini. Gözlerindeki aşkı ve şefkati görsün istiyordu. Onu bütün dünyadan saklamak, pamuklara sarmak istediğini görsün. Zaten hala nasıl fark etmediğini anlayamıyordu Emre. Sanki herkese apaçık ortadayken Hürkan'a saklıydı gözlerinden okunan hisleri.
'Yeter.' diye kendine kızdı. 'Kaç defa aynı düşünce zincirini takip ettin. Ne değişti? Hiç. Aynı imkansızlığın içindeyiz hala. Bari düşünme.' Kendisine kızmakla meşgulken arkasından gelen ayak seslerini duymadı. Ali konuştuğunda irkildi.

"Günaydın diyeceğim de uyumadın yine değil mi? Emre, nereye kadar gidecek oğlum bu? Ne kadar daha kendine eziyet edeceksin, kaç gecen daha uykusuz geçecek? İçine atma artık. Yemin ederim hasta olacaksın diye korkuyorum. Söyle ne olacaksa olsun."

"Nasıl söyleyeyim lan? Ne diyeceğim, 'Yıllardır kardeş bildiğin adam aşkından yanmış kül olmak üzere. Bir el at da söndürelim.' mi diyeceğim mesela? Bana herhangi bir kızın fotoğraflarını gösterip ne düşündüğümü her sorduğunda ruhumun bir parçasının öldüğünü mü anlatacağım? Ne benim dilim döner bunları anlatmaya ne de Hürkan'ın içi alır. O yüzden en iyisi susmak. Ben de susuyorum Ali. Sadece susuyorum. Hayatımda ilk defa bu kadar çığlık çığlığa susuyorum."

Ali daha önce defalarca denemiş olmanın verdiği tecrübeyle ısrar etmedi. Emre'nin yıllarca yanmayı Hürkan'a ufacık bir sıkıntı, bir huzursuzluk verme ihtimaline tercih edeceğini biliyordu. Böyle seviyordu işte bu çocuk da. Bu kadar güzel seviyordu.

" Tamam ısrar etmeyeceğim. Ama bu konuyu kapatmayacağım da. Şimdi, kahvaltı hazırlayacağım. Sende yersin bir şeyler değil mi?"

"Yok kardeşim, sana afiyet olsun. Pek iştahım yok bugün."

'Hangi gün var ki?!' diye bağırmak istedi Ali. Gözünün önünde eriyip bitmişti arkadaşı. Günde bir öğünü ya var ya yoktu. Sigara ile besleniyordu adeta. İşin en kötü tarafı da bütün arkadaşlarının ondaki geçmek bilmeyen yorgunluğu fark etmeleri ama Hürkan'ın bunu asla görmemesiydi. Daha geçen gün Ömer onu yalnız yakalamış ve 'Emre'nin neyi var' temalı bir sorguya almıştı. Ali ne diyeceğini bilememiş, bir bahane uydurup kaçmıştı. Biliyordu ki arkadaşları aptal değildi. Herkes az buçuk anlamıştı Emre'nin solup gitme sebebini. Herkes anlamıştı da bir Hürkan anlamıyordu işte.

Ali kendi içinde bir Emre'ye bir Hürkan'a söverken Emre gündoğumuna dalıp gitmişti. Kendisini daha yeni içinden çıkardığı düşüncelere yeniden düşmüştü bile. Bu kez onu tanıdık düşüncelerden ayıran çalan telefonunun sesiydi. Elini cebine atıp telefonu çıkardığında derin bir iç geçirdi. 'Gösteri vakti.' diye düşündü kendi kendine.

"Efendim?"

"Emre, uyandırdım mı? Biliyorum daha çok erken ama bugünkü video için anca toparlanırız diye düşündüm. Tek tek herkesi arayacağım şimdi."

"Yok uyandırmadın. Ali de uyandı hatta, ben ona söylerim hazırlanır çıkarız. Nerede toplanıyoruz?"

Emre'nin yorgun sesi Hürkan'ı bir an da olsa düşündürdü. En son ne zaman kendine has neşesiyle açmıştı telefonu? En son ne zaman bir gülümsemesi gözlerini ışıl ışıl parlatmıştı? 'Bugün,' dedi kendi kendine. 'Bugün öğreneceğim bu halinin sebebini.'

"Bende toplanalım karar veririz sonrasına."

"Tamamdır. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Emre yaklaşık üç saattir oturduğu koltuktan kalkıp mutfakta düşünceli bir ifadeyle bir şeyler atıştıran arkadaşının yanına gitti. Hürkan'la konuşmalarını aktarıp bir an önce evden çıkmaları gerektiğini söyledi. Ali'den onayı alınca odasına yöneldi. Siyah bir kazak ve aynı renkte bir kot pantolon çıkardı. Giyinmeden kısa bir duş almaya karar verdi. Son üç gündür evden çıkmamış, sigarası da elinden düşmemişti. Ilık bir duşun iyi geleceğini, zihnini biraz açacağını umuyordu. Boynundaki kolyeyi çıkarıp özenle yastığının üstüne koydu. Sadece duş alırken çıkarmasına rağmen ondan ayrılmak zor geliyordu. Hürkan'ın sebebini bir türlü anlayamadığı hediyesiydi bu kolye. Yine de farklı ve özel olduğunu hissettiriyordu ona.

Hızlı bir duştan sonra giyindi, Ali'yi de alıp arabaya bindi. Yüzlerce kez gittiği bu yol ona her geçen gün hem daha uzun hemde daha kısa geliyordu. Hürkan'a olan aşkı onu yavaş yavaş öldürüyordu.

Hiç Görmedin/mengolaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin