Emre arabayı durdurup karşısındaki binaya baktı. Bitmeyen acısının sebebi vardı o binada. Bir kalbi olduğunu ona öğreten adam vardı. Ne istediği gibi sevebiliyor ne de istediği gibi gidebiliyordu. Sıkışıp kalmıştı. Ali cama vurunca irkildi esmer adam. Arabadan inmesi gerektiğini fark edip hafifçe kızardı. Boğazını temizleyerek arabadan indi. İki adım atmıştı ki Ali'ye döndü birden.
"Bir şey isteyeceğim senden. Eğer boğulur gibi olursam sana mesaj atacağım. Beni oradan çıkarmanın bir yolunu bul olur mu?"
Ali'nin yüz hatları yumuşadı, gözlerinin içi şefkatle doldu. Bir anda neden yaptığını hatırladı. Bu kadar uğraşıp üzülmesinin sebebini hatırladı. Emre böyleydi işte. Düşünceliydi, içtendi. Gizli amaçları, kötü düşünceleri, kini, nefreti yoktu. Neşesinde sakinliğin ve merakın izleri okunurdu. 'Mentor' ise bambaşka bir adamdı. Emre'nin bir koruma kalkanı gibi kuşandığı bir personaydı. Sivri dilli, yüksek sesli, sürekli neşe içinde bir adamdı Mentor. Kimse Emre'ye ulaşamasın diye oluşturulmuş dayanıklı bir zırhtı. Ali de biliyordu ki Emre'yi gören üç beş tane insan vardı aslında. Onlardan birisi olduğu için kendisini şanslı saymıştı hep.
"Tamamdır kardeşim bana bırak sen. Merak etme."
Emre ona yorgun bir gülümseme hediye etti ve binaya ilerlemeye devam ettiler birlikte. Kalbini sıkan el mesaisini aksatmamıştı. İçindeki heyecan ve yorgunluk birbirlerini yenemediğinden beraber Emre'yi yenmeye karar vermişlerdi sanki. İstemsizce elini kaldırıp kalbinin üstünü sıvazladı. Bir duygunun fiziksel bir ağrıya sebep olduğu hali, en yoğun hali olmalıydı. 'Aşkın en yoğun hali. Ne bu, müzik grubu mu?' Kafasını kaldırıp önüne geldiği kapıya baktı. Kendine düşünmek için çok izin vermeden zile bastı.
Kapı aralanıp arkasından Ömer göründüğünde ona istemsiz bir minnetle baktı. Kalbinin daha bu karşılaşmaya hazır olmadığını hissediyordu. Ömer'e gülümserken gözlerinin bugün daha bir dikkatli baktığını düşündü. Ne görmüştü bilinmez, ileri bir adım atıp Emre'yi kısa ama sıkı bir kucaklaşmaya çekti. Bu sessiz desteği mutlulukla kabul etti Emre. Olayın detaylarını bile bilmeden ona destek vermeye çalışan arkadaşlarına karşı inanılmaz bir sevgiyle doldu. Ayrıldıklarında Ömer'in omzunun üstünden düşüncelerinin başrolünü gördü. Mor sweatshirt ve gri eşofmanıyla hem her zamanki gibi hemde bin kat güzel görünüyordu Hürkan. Gerçi bu her görüştüklerinde katlanarak artan hasretinin etkisi de olabilirdi. Gözlerinin önündekini özler miydi insan? Özlüyordu işte.
"Hoşgeldiniz. Bir türlü giremeyince bir sorun mu oldu diye bakayım dedim."
Hürkan'ın sesindeki, vücudundaki hatta aurasındaki en ufak değişikliği direkt olarak fark eden Emre, gözlerindeki garip bakışın da farkındaydı. Görmemiş gibi davranmak daha kolaydı, hiç umut yokken yanmak daha kolaydı. Daha o ağzını açamadan Ali söze girdi.
"Bu iki muhabbet kuşunun birbirlerini yıllardır görmemiş gibi kavuşmalarını izliyordum kardeşim. Hoşbulduk."
Emre sadece tebessüm edip salona doğru kapının ağzından içeri doğru adımladı. Hürkan'ın yanından geçip kendini koltuklara atacakken kolunu tutan el ilerlemesinin önüne geçti. Kafasını kaldırıp Hürkan'a baktı. Bu yakın mesafe kalbine de zihnine de iyi gelmiyordu. 'Bakma işte. Böyle güzel bakma. Zaten zor, daha da zorlaştırma.'
"Aynı samimiyeti hak etmiyor muyum?"
Emre kasılan vücuduna ragmen gülümsedi ve tek koluyla Hürkan'ı kendisine çekti. Sadece beş saniye süren bu temas bile bir türlü sönmeyen özlemini harlamıştı.
"Olur mu öyle şey oğlum ya." dedi ayrıldıklarında. Sonra bir saniye daha Hürkan'ın gözlerine bakmaktan korkar gibi koltuğa kaçtı. Ortam garipleşmek üzereyken kurtarıcıları çalan kapıydı.
Ali hala önünde olduğu kapıya açtı. Mert ve Kaan her zamanki neşeleriyle girdiler içeri. Herkesle tek tek selamlaştıktan sonra Emre'ye selam verip yerine geçti Mert. Kaan Emre'nin yanına oturup kolunu omzuna attı.
"Nasılsınız Mentor Bey?"
"İyidir Kaanflixcim sizi sormalı?"
Kaan güldü ve kısık sesle devam etti.
"Yalan söyleme Emre. Her şeyi yap bana yalan söyleme."
Bir an donan vücudu normale döndüğünde Kaan komik bir şey söylemiş gibi güldü ve geri yaslandı. Kaan da ona uymuş ve diğerlerine dönmüştü. O sırada Hürkan'la göz göze geldi. Kaan ne oldu dercesine kafasını eğdi.
"Bugün herkes Emre sevdalısı. Hayırdır oğlum doğum günün falan da ben mi bilmiyorum?"
"Kardeşimize sarıldık alt tarafı be. Sen onu bırak da ne yapıyoruz bugün onu söyle. Yex nerede?"
"Bugün uzun zamandır beklenen bir şey yapıyoruz. İçerik polisinin altıncısını YouTube Türkiyenin en kaliteli adamlarıyla çekiyoruz. 'Ah keşke Saniye Bey de olsa' diye ağlayan takipçilerimize istediklerini veriyoruz yani. Umut da yoldaydı gelir şimdi."
"Çok iyiymiş abi. Kimi gömüyoruz bu sefer?"
"Orası da sürpriz kalsın Kaancım. Umut da gelsin başlarız çekimlere. Sonra da dışarı çıkarız Emre'ye içerik çıkarırız diye düşünmüştüm hazır birlikteyken. Ömer için de bir şeyler buluruz mutlaka. Ekip toplanmışken insanlara istediklerini verelim."
Gülüştüler. İnsanlar gerçekten onları beraber görmeye bayılıyordu. İkisi ya da üçü yan yana gelse de mutlu oluyorlardı ama hep beraberlerken çekilen videonun sevilmemesi mümkün değil gibiydi.
'Belki korktuğum kadar zor olmaz. Hep beraberiz sonuçta.' diye düşündü Emre. Daha düşüncesi aklında yankılanmayı bitirmemişken aşık olduğu sesi duydu.
"Emre bir gelsene kahve yapalım da ayılsın millet."
'Harika.'