"Yapalım tabii."
Emre yerinden kalkıp Hürkan'ın arkasından yürürken şom ağzına sövüyordu bir yandan. Mutfağa girdiklerinde her zamanki senkronizasyonlarıyla işe koyuldular. Hürkan filtre kahve makinasına su koyarken bir yandan da Emre'yi süzüyordu.
"Çok yorgun görünüyorsun."
"Biraz uyku problemim var şu sıralar. Ondandır."
"Uyku probleminin sebebi de ruhunun yorgunluğu gibi."
Hürkan'ın nokta atışı tespiti Emre'ye neredeyse tuttuğu bardağı düşürtüyordu. 'Sal beni lütfen.' diye geçirdi içinden.
"Yok ya, bir sorun yok merak etme."
Dalgın dalgın baktığı bardak elinden alınınca kafasını kaldırdı. Hürkan'ın bakışları içini okumaya çalışır gibiydi. Gözlerinin arkasından duvarlarını çekti. İzin veremezdi. Hürkan'ın bir şey görmesine, bir şeyden şüphelenmesine izin veremezdi. O kadar korkuyordu ki onsuzluktan. Simdi dokunamıyordu, içinden geldiği gibi sarılıp kokusunu ciğerlerine çekemiyordu mesela. Gülüşünden öpmek istiyordu, yapamıyordu. Ama bütün bunlar alternatifine göre çok katlanılabilirdi Emre'ye göre. Anlaşıldığında bir daha onu hiç görememek vardı, sesini bile duyamamak mesela. Emre sadece videolarla yetinebilecek aşamayı çoktan geçmişti. İçtiği su, aldığı nefes kadar ihtiyacı vardı Hürkan'ın onun adını söyleyen sesine. Ali'nin bütün ısrarlarına karşı elini kolunu bağlayan da bu ihtiyacıydı işte.
"Benden bir şeyler saklıyorsun. Eskiden gözlerine baktım mı anlardım ne düşündüğünü. Artık benden gizliyorsun. Üstüne bunu fark etmediğimi sanıyorsun Emre. İçinde durmayan bir fırtına var, ne kadar saklamaya uğraşırsan uğraş görüyorum. Neden yardım etmeme izin vermiyorsun?"
"Bir insan bir insanın hem yarası hem merhemi olabilir mi Hürkan?"
Daha sözcükler dudaklarından çıkarken fark etti verdiği açığı. Geri dönülmesi zor bir açıktı bu. Sorgulanacaktı şüphesiz.
"Senin bu halinin sebebi ben miyim yani? Neden oğlum neden? Niye anlatmıyorsun, anlat neyse çözelim sorunu."
"Çözemezsin. Sorun da değil ki bu. Benim içimden atamadığım, atmak da istemediğim bir şey. Beni boşver. Ben kendi kendime yanmaya razıyım."
Emre daha da batamayacağını düşünürken mutfağa giren Ali yetişti imdadına.
"Nerede kaldınız oğlum ya? Umut bile geldi."
Emre Ali'ye en minnet dolu bakışlarını atarken Hürkan gözlerini bir saniye ayırmadı Emre'den.
"Heh Ali iyi ki geldin, Hürkan'a yardım etsene sen benim Umut'la bir şey konuşmam lazımdı onu konuşayım iki dakika."
Ali'nin cevabını bile duymadan koşar adım mutfaktan çıktı Emre. Kendini balkona atıp derin derin nefesler aldı. Kulaklarının uğultusu kendi düşüncelerini duymasına bile izin vermiyordu sanki. 'Ne kadar daha sürecek bu? Hiç azalmayacak mı, hafiflemeyecek mi? Kalp ağrısına nasıl dayanıyor insanlar? Her sevenin canı bu kadar yanıyor mu?'
"Hayır kardeşim. Her sevenin canı bu kadar yanmıyor. Herkes böyle sevemiyor çünkü."
Hemen yanı başından gelen sesle sıçradı. Dönüp baktığında ona hayranlık, anlayış ve acı barındıran gözlerle bakan Umut'u gördü.
"Niye ben? Neden ben lan neden? Ben nasıl iğrenç bir herifim Umut, insan kendi arkadaşına, kardeşim dediği adama aşık olur mu? Rezil bir adamım ben değil mi?"
Gözyaşları görüşünü bulanıklaştırırken bir panik atağın eşiğindeymiş gibi hissediyordu. Emre'nin bu hali karşısında Umut'un tek hissettiği büyük bir çaresizlikti. Elinden bir şey gelmiyordu. Yardım edemiyordu kardeşine. 'Geçecek' diyemiyordu. Kollarından tutup sarsarak 'Unut!' diye bağıramıyordu. Unutabilecek olsa Emre kendisi yapardı bunu zaten. Bu kadar acıya insan bile isteye katlanır mıydı?
"Oğlum ne biçim konuşuyorsun lan saçmalama! Sen iğrenç de değilsin rezil de. Sen aşık oldun sadece Emre. Benim gördüğüm en saf, en temiz duygularla aşık olan adamsın sen. Benim aşka inancımı kat kat arttırdın."
"Ne yapacağım Umut? Konuşsam kaybedeceğim, konuşmadan da kaybediyorum. Ne yapacağım ben?"
"Söyleyeceksin. Yalnız kaldığınızda açık açık söyleyeceksin. Bu yükle yaşamak bitiriyor oğlum seni. Gözümüzün önünde bitiyorsun. Söyle artık."
Anılar doluştu Emre'nin aklına. İlk tanışmalarında ne kadar utandığını ama Hürkan'ın onu büyük bir samimiyetle karşıladığını hatırladı. Hürkan'ın aşık olduğu gülüşleri geçti tek tek aklından. Göz göze geldikleri anlar. Temas ettikleri nadir zamanlar. Son birkaç haftayı düşündü sonra. Çok az konuşmuşlardı, Emre kaçıyordu Hürkan'dan. Korkuları yüzünden aralarına bir soğukluk girmesine izin vermişti. İşin kötüsü Hürkan da farkındaydı bunun. 'Öyle de böyle de kaybediyorum. En azından cesur olup kaybederim.'
"Haklısın. Söyleyeceğim Hürkan'a. Ne olacaksa olsun."
"Ne söyleyeceksin bana?"
'Canını sevdiğim harika zamanlamasından yine ödün vermiyor. Şaşırtmadı.'