Haftalar geçmişti. Haftalar! Kimse Emre'den haber alamıyordu. Sadece Ali'ye 'iyiyim' mesajları gönderiyordu arada bir. Mesaj geldiği anda arasalar da yine aynı sesi duyuyorlardı. Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Ekip sakin kalmaya çalışıyordu. En azından iyiydi. Sadece biraz yalnız kalmaya ihtiyacı vardı hepsi bu.
Hürkan ise delirmek üzereydi. Nasıl yapardı ya? Ne hakla? Üzerine bunca yükü, duyguyu, düşünceyi fırlatıp kaçıp gitmek var mıydı? Bir yanı bağırıp çağırmak istiyorken diğer yanı yorganın altına saklanıp günlerce ağlamak istiyordu. Emre evden çıktıktan sonra peşinden gitmişti gitmesine ama onu kaldırıma oturmuş başını dizlerine gömmüş ağlarken görünce yanına gidememişti. Ona nasıl iyi geleceğini bilememişti. Daha idrak edememişti bile yaşanılanları. Emre kaldırımda kendisi kapı eşiğindeyken belki saniyeler geçti, belki de saatler. En sonunda Ali'nin arabasının yaklaştığını gördü Hürkan. Emre'nin aramadığını biliyordu, eli telefona gitmemişti bile esmer çocuğun. Ali arabadan aceleyle inip Emre'yi ayağa kaldırdı. Şöyle bir baktıktan sonra yüzü kardeşinin acısıyla buruştu. Emre'yi kollarına çekip omzunda ağlamasına izin verdi. Hürkan belki de ilk defa hissettiklerine kulak verdi.'Kollarında ağladığı da ona iyi gelen de ben olmalıyım. Beni seviyor.' Damarlarında dolanan yakıcı duyguya bir isim vermek istemedi. Atıştırmaya başlayan yağmur Ali'nin Emre'yi nazikçe arabaya bindirmesine sebep olunca Hürkan da eve döndü.
Bu kadar klişe miydi yani? En yakın arkadaşı ona aşkını itiraf edince gözleri birden açılan çocuk mu olacaktı? Bu kadar basit miydi yaşananlar? Eli telefona gitti, kafasını toparlamak için yardıma ihtiyacı vardı. Kaan'ı aradı.
"Efendim?"
"Kaan. Bana gelebilir misin? Emre'yle konuştuk da biz."
"Oha! Dur Ömer'i de almam lazım yanıma. Sen otur bekle hemen geleceğiz biz tamam mı? Biz gelmeden çok düşünüp kendini delirtme Hürkan."
'Söylemesi kolay.' diye söylendi Hürkan. Kafası o kadar karışıktı ki. Emre'yi düşündü. Onu her düşündüğünde göğsüne yayılan sıcaklık yeni değildi. O güldüğünde birden kasılan midesi de öyle. 'Salak mıyım lan ben? Bunları nasıl arkadaşlığa yormuş olabilirim?' İçten içe biliyordu sebebini. Homofobik değildi Hürkan. Buna sık sık değiniyordu zaten. Ama bir şeyler hakkında konuşmakla onları yaşamak arasında çok fark vardı. Bir yanı Emre'nin elini tutup sokaklarda yürüyemeyeceğinin farkındaydı. Belki de bu yüzden kandırmıştı kendini bunca zaman. Düzgün yaşayamayacaklarsa ilişkilerini hiç yaşamasalardı. 'Peki nasıl bu kadar kör olabildim? Emre'nin gözümün önünde yanıp bitişini nasıl görmedim?' Çalan kapı daldığı düşüncelerden uyandırdı onu. Kalkıp kapıyı açtı, kapıdakilere bir şey demeden eski yerine geçip oturdu. Bir eli boynundaki yüzükteydi.
"Hürkan? İyi misin?"
"Bilmiyorum Kaan. Yemin ederim bilmiyorum."
"Lan Hürkan'ı bırak şimdi Emre nerede? Perişan olmuştur o."
Hürkan kafasını kaldırıp gözlerini önündeki iki arkadaşında gezdirdi.
"Biliyordunuz."
Ömer'in sabrı tükeniyordu.
"Kör müyüz oğlum biz senin gibi? Emre'nin herkesin dilindeki kahkahalarının yok olduğunu nasıl fark etmeyecektik? Ulan kendini üstümüze atıp gülerek bizden kaçan adam nerede aylardır hiç düşünmedin mi? Biz biliyorduk kardeşim ama Emre oturup anlattığı için değil. Biz umursadığımız için gördük."
Hürkan aniden ayağa fırlayıp Ömer'in yakasını kavradı. Aniden bütün benliğini saran sinirle titriyordu.
"Ben umursamıyorum yani öyle mi?! Ne yapacaktım Ömer? Başı sonu belli olmayan bir yola mı sürükleyecektim ikimizi de? Saklanarak yaşamak zorunda mı bırakacaktım? Nasıl görecektim oğlum ben onun sevdasını? Görsem nasıl uzak duracaktım? Yapamazdım işte lan yapamazdım!"
Ömer Hürkan'ı iterek kendisinden uzaklaştırırken bağırdı.
"Yapabilirdin! Tutabilirdin elinden, onu bu yükle yalnız bırakmayabilirdin Hürkan! Bencilsin oğlum sen. Rahatın bozulmasın keyfin kaçmasın diye görmezden geldin her şeyi. Sen bencil piçin tekisin! Şimdi söyle Emre nerede? Bırak da parçaladıklarını toplayayım."
"Ne yani ağlayacak bir omuz mu olacaksın Emre'ye nedir? Ben her şeyi batırdım, sen elinden tutan adam mı olacaksın?"
"Hürkan ne dediğini kulağın duysun beni delirtme! Yanında olmak istiyorum o kadar."
"Ali yanında onun! Gitmene gerek yok!"
"Yeter!" diye bağırdı Kaan. Sabrını zorluyordu önündeki ikili. "Yeter çocuk musunuz lan siz? Bir durun, herkes otursun yerine. Hürkan sende adam gibi anlat ne olduğunu."
Hürkan koltuğa attı kendini tekrardan. Bu gerginliğin gereksiz olduğunu bilse de elini kolunu koyacak yer bulamıyordu işte. İçindeki kaos dışarı çıkmak istiyordu. Derin bir nefes aldı, sakinleşmeye çalıştı ve olanı biteni anlattı arkadaşlarına. Sustuğunda üçünün de gözleri ıslaktı. Kaan yerinde doğruldu ve Hürkan'a baktı.
"Oğlum sen aşık mısın Emre'ye?"
Beklediği bir soru olmasına rağmen Hürkan'ı hazırlıksız yakalamıştı. Bütün mesele de bu değil miydi zaten? Aşık mıydı? Aklı ne kadar karışık olsa da kalbinin cevabı çok netti.
"Evet, aşığım abi. Deli gibi aşığım."