BÖLÜM 1

8 2 1
                                    




Ordu hayatı zordur. Ailen yokmuş, sevdiğin birileri, sevdiğin şeyler yokmuş gibi davranmak zorundasındır. Geride ne bıraktığını umursamamalısın. Ordudaki herkese güvenmelisin ki hepiniz sağ kalın ve görevi başarıyla bitirin. Ancak her daim bir kişiye daha fazla güvenmelisin. Bu güven asla mesleki etikleri aşmamalı, yeri geldiğinde o adamın yerini başkası almalı, her zaman bir B adamı olmalı. Henüz 23 yaşındaydım. Altı yıllık deneyimlerim belki çok önemli değildi ancak bu yaşımda üstlerimin takdirini kazandığıma ve hala hayatta olduğuma bakılacak olunursa; gayet güvenilir deneyimlerdi. 

Orduya katılmak için yetiştirilmedim. Annem gibi bir tarih yazarı olmam ya da babam gibi bir aşçı olmam da beklenmiyordu. Ancak asker olmaktan daha basit bir meslek edinmem bekleniyordu. Orduya katılmak istediğimi duyduklarında ebeveynlerim şaşırmadı. Evet, istemediler ancak isteklerime de saygı duydular. Annemin eskiden bir arkadaşı olan Usta'dan ders aldım. Bu ders çok işe yaramadı açıkçası. Çünkü aileme kararımı açıkladıktan sadece bir yıl sonra orduya kabul edildim. Duyduklarıma göre, Usta bana çok ders vermemiş olsa da beni en sevdiği ve en iyi öğrencisi olarak tanıtıp benden reklam yapıyormuş. Kabul edilebilir bir reklam.

Ordunun ilk senesi çok zordu. Küçüktüm, geride çok şey bırakmıştım ve hiçbir şey tahmin ettiğim ya da duyduğum gibi değildi. Her gün dayak yiyordum, her gün aşağılanıyordum. Ancak yaklaşık bir senenin sonunda üstlerim beni gerçek bir asker gibi görmeye başladı ve beni görevlendirmeye başladı. İlk görevim kolaydı ve başardım. O zamanlar emeklerimin karşılığı olarak kazandım sanmış olsam da şimdi dönüp bakınca tamamen bir tesadüf sonucu başarmıştım. İlk görevimde katil olmuştum. Kimse bunu beklememişti; ben de beklememiştim. Ancak olan olmuştu. Bir isyankarı öldürmüştüm. Çünkü o zamanki komutanım -şu anda vatana ihanetten çürümeye terk edildi- bizim son uyarılarımıza da ters düşen tek bir isyankarın aslına 100 isyankara denk düştüğünü; bu yüzden onları öldürmemiz gerektiğini söylemişti. Eh, ilk görevinde göze girmek isteyen fazla hırslı bir çömez için bunları duyduktan sonra öldürmek çok kolaydı. Yani ben böyle düşünüyordum.

Orduya girdiğim ilk geceden beri uyuyamıyordum. Uyumak çok zordu. Her ne kadar geride kalan geride kalmıştır gibi davransam da aslında hiçbir şey geride kalmamıştı. Ailemi özlüyordum. Arkadaşlarımı özlüyordum. Donaghy'i özlüyordum.

Donaghy.

Doğduğum günden beri tanıdığım, ergenliğimin başlarında tatlı bir romantizm yaşadığım ve ardımda bıraktığım sevgilim. Hala sevgilim diyemem. Aslında biz hiçbir zaman sevgili olmadık. Ancak ikimiz de biliyorduk ki biz arkadaş değildik. Kim bilir şu anda kimledir. Kim bilir şu an nasıl birine dönüşmüştür. Hakkında şu anda bildiğim tek şey önümüzdeki hafta kralın tacını ona, veliahtına devredeceğiydi.

Dul annemin yaşadığı eve vardım ve atımı ahıra, diğer atların yanına bağladım. Tam altı yıl sonra ilk defa onu görecektim. Merhum babamın cenazesine tam o zamanlar bir görevde olduğum için katılamamıştım. Babam öldükten üç hafta sonra haberini almıştım. Anneme yazdığım teselli mektubu dışında hiçbir zaman babam hakkında konuşmadık. Acılarımızı deşmeyi ikimiz de istemedik.

Evin kapısı açıktı. Kocaman bahçenin etrafındaki korumaların sağladığı bir güvenden kaynaklı olduğunu düşündüm. Yavaşça içeri girdim. Sağımda kalan yüksek masaya silahlarımı bıraktım. Ciğerlerime dolan ev kokusu o kadar tanıdıktı ki sanki altı yıl geçmemişti.

''Anne?''diye seslendim. ''Ben geldim.''

Adım sesleri duydum. Sol taraftaki camlarla döşenmiş aydınlık koridorun başında annemi gördüm. Ona ne kadar nefsine hakim, iyi bir asker olduğumu göstermek istemeseydim ağlayarak kollarına koşardım. Ama bunun yerine olduğum yerde durdum ve ona bakarak gülümsedim. O da gözlerimin içine baktı ve ayrık bembeyaz dişlerini göstererek bana doğru hızlıca yürümeye başladı. Kollarımı açtım.

SHAILAGHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin