-V-
Aradan birkaç ay geçti. Prens tacını çıkarıp kral tacını takmadan üç gün önce, ufukta Appa göründü. Bembeyazdı, siyah eyerinin üstünde biri oturuyordu ama kim olduğunu göremiyordum. Aang, Appa'nın yularını tutmuştu, yanında Momo oturuyordu. Kendimi, eyerde oturan kişinin Sokka olduğunu umut ederken yakaladım. Yüzüm, düşüncelerim yüzünden buruştu. Halbuki, orada oturanın Katara olduğuna bu kadar emin olmama rağmen, neden böyle bir şey düşlemiştim ki?
Sarayın önüne indiler. Onları merdivenlerin başında durmuş, izliyordum. Momo, indiği gibi denize koştu. Appa, sanki, beni bekle der gibi bir ses çıkardı. Aang, kayarak yere indi ve arkasından da Katara.
Değişen pek bir şey yok gibiydi. Daha da beyazlamışlardı. Aang boy atmıştı, Katara saçlarını kısaltmıştı. Benim saçlarımsa inatlaşarak farklı yönlere doğru uzamaya devam etmişti. Onları kesmem gerekiyordu. Son güne kadar dayanmaya çalışıyordum. Önceki günlerimi hatırlamak için, saçlarıma jilet değmesi yeterdi ve bundan olabildiğince uzak durmuştum.
Aang yanıma ulaştığı gibi bana sarıldı. Şaşkınlığım zamana yayılsa da, kollarımı güçsüz ama samimi bir istekle sırtında kavuşturdum. Katara'yla da sarıldık.
''Buralarda biri kral olacakmış diye duyduk. Gelip bir görelim dedik.''
''Evet, hatta krala bir pasta yapmıştım. Hediye ederim diyordum. Nerede olduğunu gördün mü Katara?''
''Midende.''
Aang kızararak bana baktı. Gülerken bir yandan da, Şaka yapıyor, diyordu.
''Yol çok yoruyor. Maalesef çok kısa bir süre önce açlıktan ölmemek üzere yemek zorunda kaldık.''
''Kendi adına konuş. Ben balıklarımla gayet mutluyum.''
Gülüştük ve içeri geçtik.
Sarayda her yerde bir koşuşturmaca vardı. Bunların hiçbiri beni heyecanlandırmıyor, aksine geriyordu.
Birkaç yıl önce sorsalar, denizleri aşan ve yüz yıldır saklanan korkak bir Avatar'ı bulup babamın ayakları önüne onu atmak istiyorum derdim. Şimdi Avatar, çevremde bana en samimi davranan birkaç kişiden biriydi. Tahtı da isterdim. Sürgüne gönderilmiş ve onurunu, yuvasını kaybetmiş bahtsız ve yüzünün yarısı yanmış, çirkin bir veliaht. Babasının gözüne girmek istiyor, kardeşine kendini kanıtlamak istiyor. Öfkeli ve öfkesini onu en çok seven ve ona gerçekten bir insan muamelesi yapan tek insana, amcasına yöneltiyor. Kılıcını kınında taşıyor. Her daim savaşmaya ve yok etmeye hazır. Gözleri hedefe kilitlenmiş.
Sonra her defasında Avatar'ı kıl payı elinden kaçırıyor. Onunla dövüşemedikçe, ona yenildikçe sabırsızlığı artıyor. Kendine olan güveni düşüyor. Halbuki Agni Kai'den beri dibi görünmüş bir özgüvensizlik denizinden sıyrılmayı ve nefes almayı yeni yeni öğrenmişti.
Şimdi geldiği noktada, Avatar'ın kendine güvenmesi için uğraşan, onun arkadaşlarına ulaşmaya çabalayan ve aralarından birinin samimiyetine, gücüne, sevdikleri için çarpan kalbine, içine tüm dünyaları sığdırabildiği neşeli dünyasına, kendisine dünyanın en işe yaramaz adamı gibi bakan buz mavisi gözlerine aşık olmuş bir adet kral var. Daha doğrusu prens.
İçim ısınıyor. Güvenebilmeye ve güvenimin boşa çıkmadığını görmeye ne kadar da ihtiyacımın olduğunu anladığımda şaşırıyorum.
Ertesi gün Sokka geldi. Neden Aang ve Katara'yla dönmediğini anlamamıştım ama kimseye nedenini soramadım. Farklı bir havası vardı. Beyazlamış değildi, aksine daha da bronzlaşmış gibiydi. Boyu uzamıştı. Fark az olsa da, bunu görebiliyordum. Saçları aynı modeldeydi. Sevdiğim gibi. Gerçi o, ne yaparsa yapsın hepsinin de kendisine yakışacağını biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Ruh ~ [Zukka]
FanfictionZuko'nun saçları uzamıştı ve onun saçlarını sadece Sokka kesebilirdi. 🐼