Minho, elindeki kahve bardaklarıyla hızlı tutmaya çalıştığı adımlarını büyük spor salonunun dışında kalan saha yolunda ilerletiyordu. Sabah Seungmin'le arasında geçen konuşma bir nebze de olsa bir şeylerin artık sonuca varacağını düşündürmüştü. En azından kendi için olmasa da arkadaşı Hyunjin için bunu düşünüyordu.
Lise zamanı popüleritesi, okulun sahibinin babası olmasından kaynaklı oldukça fazlaydı. Bu fazlalık kendi grubu dışında herkesi küçük görmeye kadar getirmişti onu. Öyle ki bazı zamanlar arkadaşlarının bile burnundan getirmişti ki Seungmin bunlardan biriydi. Seungmin, Hyunjin ve Minho okulda asla ayrılmaz üçlü olarak bilinirdi. Fakat sonrasında Seungmin'in Minho'nun bu davranışlarına katlanamaması kavgalarına sebep olmuştu ve Minho bütün okulun önünde Seungmin'in bursunu yakmıştı.
Seungmin'in hâlâ sinirini koruması bu yüzden ona normal geliyordu. Minho, Seungmin okuldan ayrıldıktan sonra ne kadar özür dileyip kendini affettirmeye çalışsa da yıllardır süregelen bir tanınmazlık içindeydiler. Hyunjin ise bu durumda kurunun yanındaki yaş olarak kalmıştı.
Minho o zamanlarda yaptığı aptallıkların farkına varmış ve kendinde büyük değişimler yapmıştı. Eğer o şekilde devam etse sevmediklerinin vay hâline bile denilebilirdi.
Adımlarını sahanın karşısında kalan bankın önünde durdurdu. Yurdun yoluna doğru kısaca bir göz atıp henüz Jisung'u görememesiyle banka oturdu ve kahveleri yanına bıraktı. Jisung'un onu kabul edip buraya gelecek olmasına çok sevindiği gibi heyecanına da engel olamıyordu.
Cebinde titreyen telefonunu hissettiğinde Jisung olma ihtimalini göz önünde bulundurarak hızlıca çıkardı. Ama ismi görmesi gözlerini devirmesine sebep olmuştu.
"10 dakika önce yanında olduğumu varsayarsak beni bu kadar hızlı özlemen normal değil." Yüzünde bir sırıtma oluştu. Arkadaşına sataşmayı seviyordu.
"Asıl normal olmayan şey ne biliyor musun?" Hyunjin'in hâlâ uykulu olan sesi Minho'nun kulaklarını doldurduğunda "Neymiş?" diye sordu yalancı bir merakla.
"Seungmin'in bana günaydın mesajı atmış olması."
Minho'nun kaşları havaya kalktı. "Basıyoruz şaka yapıyosun sen de Hyun. Yorulmadın mı?"
"Dalga geçme ciddiyim. Görünce rüyadayım sandım."
Minho gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Seungmin'in dediklerini umursaması hoşuna gitmişti. Kendinin bir önemi yoktu artık ama Hyunjin'in üzgün olmasına gün geçtikçe göz yumamıyordu.
"Günaydın mı yazmış sadece?"
"Evet."
"Tamam telefonu onda değildir kesin." Minho gülerek gözlerini yurdun yoluna çevirdiğinde, kollarının arasında taşıdığı kutuyla beraber ona doğru yürüyen Jisung'u gördü.
"Ağzına sıç- Ya Chan verir misin telefonu!"
Hyunjin'in küfürü yarım kalırken telefonunu alan Chan, Minho'ya hitaben konuştu.
"Bir daha odanı toplamayacaksan eve gelme."
Minho yüzüne kapanan telefona birkaç saniye boş gözlerle baktı. Ardından şimdi bunu dert etmek yerine yanına yaklaşan Jisung'a odaklandı.
"Günaydın!" dedi sevecen sesiyle. Yanına bıraktığı kahveleri alıp Jisung'un oturması için yer açtı. Jisung göz ucuyla Minho'yu inceleyip yanına yerleşti ve kutuyu ayaklarının dibine bıraktı.
"Günaydın."
"Kahven," diyerek Jisung için aldığı kahveyi uzattı. Ardından bakışları yerdeki kutuya kaydı. "Bu kutu ne?" Merakının sesine yansımasında bir sorun görmemişti bunu sorarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mascot
Fanfictionseul üniversitesinin maskotu minho, maçta üzgün gördüğü jisung'u gözüne kestirir. ;; {minsung} tamamlandı.