Saatler gece yarısını gösterdiğinde, Minho ve diğerlerinin yaşadığı evin içinde tuhaf bir şekilde sessizlik hakimdi. Chan, mutfak masasının sandalyesine oturmuş Felix'e pansuman yapmakla meşguldü. Arada acıdığı için inlemelerine karşılık içi ne kadar gitsede üfleyerek bir çare olmaya çalışıyordu.
Jeongin ve Changbin arkadaşlarının, Jisung oluyordu, çağırması üzerine buraya gelmişlerdi. İsim olarak tanısalar da pek yakınlıkları olduğu söylenemezdi ama sanki kendi evlerindeymiş gibi yaylanarak oturmaları da cabasıydı.
Minho, Seungmin ve Hyunjin üçlüsü ortadaki gri kanepede yan yana otururken Jisung hemen çaprazlarında duran tekli koltukta oturuyordu. Tuhaf bakışmalar eşliğinde öğrendiklerinin de verdiği bir şok vardı üstünde.
"Ya Chan acıyor!" diye söylendi Felix mutfaktan. Chan'dan cevap gecikmemişti. "Etmeseydin kavga o zaman ne yapabilirim?"
Onlara çok kulak asmayan diğerlerinin arasından Changbin, ellerini göbeğinin üstünde birleştirdi ve oturduğu yerde biraz daha aşağı kayıp arkadaşlarına baktı.
"Sessiz sinema mı oynuyoruz lan?" diye sordu suratsızca. "İç sorgunuz bittiyse dışı dinleyelim artık."
"Anlamıyorum ya," diyerek söze girdi Jisung. "Madem bir geçmişiniz var bizden saklama gereği neden duydunuz?" diye sordu merakla. Yüz üstü Minho'nun yaptığı şeyleri öğrenmişti ama detayına burda inmek istemiyordu.
Minho gözlerini kaçırdı Jisung'tan. "Seungmin bizimle konuşmuyordu."
"Sonuç olarak karşılaşabileceğiniz kadar yakınsınız. Ayrıca Seungmin," deyip kısık gözlerini ona bakan arkadaşına çevirdi. "Yakın arkadaşız sanıyordum." Bundaki kastı tüm olayı kapsıyordu ama en çok Hyunjin için demişti. Bir kere bile ondan bahsetmemişti. Minho'dan bahsetmemesini anlıyordu ama Hyunjin'e karşı olan tutumu bambaşka duruyordu.
Seungmin omuz silkti sadece. Olan olmuştu sonuçta daha ne denebilirdi ki?
"Herkes her şeyi öğrendi işte uzatmanın anlamı yok. Hyunjin ile aramızı düzeltiyoruz zaten." deyip yanında oturan kısa siyah saçlı çocuğa baktı. Birbirlerine tebessüm ettiklerinde Seungmin'in diğer yanında oturan Minho "Ben n'olacağım?" diye sordu kafasını uzatıp. "Beni affetmeyecek misin hiç?"
"Bence senin biraz daha sürünmen lazım." dedi Jeongin, parmaklarındaki yüzükleri düzeltiyordu bir yandan. Daha yeni boyattığı mavi saçlarını kafasını sallayarak düzeltmeye çalıştı ve yanında oturan Changbin'e döndü. "Bu yüzük senin miydi?"
Jisung arkadaşlarına göz devirip tekrar odağını ortadaki kanepeye çevirdi. "Ne yaşandı tam olarak bilmiyorum ve aranızdaki konuya dahil olmak gibi bir niyetim de yok. Sadece anlatmadığın için bozulduğumu söylemek istiyorum." diyerek Seungmin'i kasetti.
Seungmin, "Biliyorum özür dilerim." deyip sırıttığında ortaya çıkardığı diş telleri Jisung'un da gülmesini sağlamıştı. Bu kadardı işte. Sorunlarını çözmek karşısındaki insan Seungmin olunca bir saati bile aşmıyordu.
"O zaman bize müsade." diyerek ayaklandı Hyunjin. Kimse ne olduğunu anlamadığı için ona dik dik baktığında yerine tekrar oturmuştu. "Pardon size müsade diyecektim. Malum ev bizim ya sekiz kişi kalacak değiliz herhalde."
Arka taraftan gelen kapı kapanma ve çocuk sesiyle Hyunjin'e bir şey demeden herkesin bakışları oraya kaydı.
"Banyoyu kullanmamıza izin verdiğin için teşekkür ederiz Hyunjin." dedi kırklı yaşlarını geçen adam. Elinden tuttuğu çocuğu çekiştirerek dış kapıya gitmiş ve Hyunjin'in "Yine bekleriz." cümlesiyle evden ayrılmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mascot
Fanfictionseul üniversitesinin maskotu minho, maçta üzgün gördüğü jisung'u gözüne kestirir. ;; {minsung} tamamlandı.