9

215 30 6
                                    

Ilık suyu bardağına döküyorken gözü mutfak lavabosunun üzerindeki fayanslardaydı. Yine dalgınlığından onu ayıran eline hafif bir yanık veren su olmuştu ve bu, başına üçüncü kere geliyordu. Bitki çayı dolmuş bardağıyla beraber; peçeteler, hazır noodle kutuları ve bardak altı lekesinin çıktığı masada duran, bitkisel hayatta gibi sürekli prizde olan arada bir Friends açtığı bilgisayarının bulunduğu salona ilerledi. Bardağın kulbunu bırakıp parmaklarının ucuyla bardak ağzını tuttu ve yere dökülmesini, kendisini yakmasını umursamadan koltuğa uzandı. Birazcık sırtüstü uzandıktan sonra yana dönüp yerdeki disk pamuklardan iki tanesini bitki çayına attı. Çok bekletmeden ikini de aldı ve sıkmadan, yine sırtüstü uzandıktan sonra, gözlerinin üzerine koydu. Bir haftadır ne işe gidiyor ne birileriyle doğru düzgün konuşuyordu. Hayatını sürdürmesi için yapması gereken yemek yemek, su içmek gibi faaliyetleri bile sırf ölmemek için yapıyordu. Dahası, ne zaman gözlerinin şişi dinsin diye pamuk koysa, o günün zihnindeki bulanıklığı tekrar aklına geliyor (sanki aklından gün içinde çıkıyormuş gibi...), geldikten sonra da gözlerindeki yaşlara sıkmadığı için yanağından akan bitki çayı eşlik ediyordu.

Bir an, içindeki başka bir Sehun kendini gösterdi ve bu melankoliye yardım edebilmesi için birini aramak gerektiğine karar verdi, telefona uzandı. Rehberden Chanyeol'ü buldu, hoparlöre aldığı gibi telefonu karnına bıraktı. İkinci çalıştan sonra telefon açılmıştı. "Kaç gündür neredesin? Ne işe gelirsin, ne haber verirsin. Kaç yaşındasın oğlum sen? Ödümüzü kopartıyorsun iyice." diye çemkirdi. Sehun derin bir nefes alıp "Çok kötüyüm, yanıma gel." dedi. "Tamam." Cevabından sonra arkada bir curcuna oldu. "Jongdae de geliyor." dedi Chanyeol. Curcunanın kaynağı belli olmuştu. "Hayır gelmesin." diyecekti ki Jongdae lafını bölüp "Kes sesini orospu, ben de geliyorum." dedi. "Ayrıca beni istememene çok kırıldım." dedikten sonra telefon kapandı. Ben de çok kırıldım, dedi içinden.

Yaklaşık kırk beş dakika sonra kapısı çaldı. Tam da kestirmenin eşiğine gelmişti. Kanepede doğruldu. Bitki çaylı pamuk diskler gözlerinin üzerinde, onları hala kapatıyorken gözü karardı. Tansiyonu mu düşmüştü acaba? Ayağa kalkarken sol gözündeki disk düştü, öteki kirpiklerine tutunuyorken kapıya doğru ilerledi. "Hoş geldiniz." diyerek kapıyı açtı. Chanyeol ve Jongdae gördükleri manzara karşısında şaşırmıştı. Chanyeol içine siyah, cıvık ve kötülük yayan bir şeyin dolduğunu hissetti. Bunun, savaşların çıkmasına ve buzulların erimesine sebep olan petrolün olmadığına emindi. İlk defa Sehun'a bu kadar üzülmenin verdiği histi. İlk defa ona kızamayacaktı. İlk defa onun için bu kadar endişelendiğini hissetmişti. Gözleri telaşlı bir şekilde Sehun'un üzerinde dolandı. Gözleri kan çanağına dönmüş, şişmişti. Eşofmanının dizleri çıkmıştı. Saçları yağlı ve dağınıktı. Ama gülümseyerek "Buyrun, geçin içeri." dedi, sağ gözündeki pamuk disk de böylece düşmüş oldu. İkili sus pus içeri geçerken Sehun kapıyı kapatıp peşlerinden ilerledi. Chanyeol salonla bakışırken Jongdae yerdekileri topluyordu. Biraz mahçup, "Kusura bakmayın, biraz dağınık. En iyisi balkona geçelim, temiz hava." dedi. Sehun'un yüzündeki içten gülümseme Chanyeol'ün içine o siyah balçığı daha da doldurdu, o siyah balçık korkuyu da getirmişti şimdi. Yorgun yüzü alıp şakağına babacan bir öpücük bırakmayı kendine yediremedi uzun çocuk. Kişiliğinden bir şeyler eksilmezdi. En azından Sehun, Chanyeol'ün kendisine hep karşı olduğunu, kiminle ne sorun yaşasa Chanyeol'ün hep karşısındakini savunduğunu düşünmezdi. Sevildiğini hissederdi.

Jongdae topladıklarını kanepenin önündeki masaya bırakıp önden balkona ilerleyen ikiliyi takip etti. Küçük balkon köşesinde hasır koltuğun üzerine atılmış yastıklara Sehun oturdu. Diğer ikisi plastik sandalyelerdeydi. Şakağı acır, hasır izi çıkar diye umursamadan başını koltuk koluna yasladı, dizlerine sarılıp uzandı. "Kızla ayrıldık." dedi, gözleri dolmaya başlamıştı hemen. Chanyeol'ün tepesi attı. "Oğlum, zaten sevmiyordun ki. Annen istiyor diye çıkmıyor muydun?" Jongdae, Chanyeol'ün lafını ağzından almıştı. Sehun gözünün daldığı yere bakıyordu sessizce. Chanyeol ceketinden sigara paketini çıkarttı. Jongdae'ye uzattıktan sonra Sehun'a çevirdi paketi. "Bıraktım ben sigarayı." Lafını duyduğunda paketi cebine koyuyordu. "Sikseler bırakmam, diyordun. Siktiler herhalde." dedi sigara dudağındayken. Jongdae'nin sigarasını yaktıktan sonra kendininkini yaktı.

"Aldattım ben sevgilimi."

Jongdae sigara dumanında boğulmuştu bu lafı duyduğunda. Hayatı için öksürürken Sehun, Jongdae'yi; Chanyeol de Sehun'u izliyordu. Boğazını temizleyip konuştu: "Senin en hassas olduğun konu duygulardır. Adını unutana kadar sarhoş olsan da sevgilini aldatmazsın Sehun. Adım kadar eminim, iddiaya bile girerim. Götümü ortaya koyuyorum." Sehun, duyduğu bu laf üzerine sol yanağından akan yaşı silerken güldü. Kimseyi aldatmayacağını başkasından duymak ve bu başkasının bu konuda kendine inandığını duymak Sehun'u gururlandırmıştı. "Jongin'le yattık biz." dedi biraz sessizlikten sonra. Chanyeol ve Jongdae için ikinci bir şok gelirken Swhun yine bir yerlere dalmıştı. Arkadaşlarının tepkisiyle kendine geldi ve "Öyle bir şey yok. Uyuduk beraber." dedi. "Yani o gece bırakmadı beni, gitmeme izin vermedi, ağladı falan. Ben de mecburen sabaha kadar yanında yatmak zorunda kaldım." Arkadaşının açıklamaları Jongdae'ye lisede geçirdiği "feels"leri hatırlatmıştı. "E ne güzel işte." dedi heyecanla. "Ya, baya güzel. Şu tipe bak." diye Jongdae'ye yanıt verdi Chanyeol. Sehun onları duymamış gibi devam etti, "Yediremedim kendime anladınız mı? Ödüm koptu. Yürümüyor bu ilişki dedim, ayrıldım kızdan." Masanın üzerindeki küllükte sigarasını söndürüp son dumanı dışarı üflerken Sehun'a baktı ve "Jongin'le ne oldu?" dedi. Ne olduğunu Jongin'in ona anlatmamasından az çok tahmin edebiliyordu.

"Buluşalım, dedim. Konuşmamız lazım, falan. Akşam arabayla alacağımı söyledim." Omuz silkip konuşmaya başlamasından birkaç cümle sonra ağlamaya başladı. "Karşı kaldırımda arabanın içinde onu beklerken sinirden geberecektim. Yanağımın içini yemekten yara olmuştu. Geldi bindi arabaya. Çok güzeldi. Arabaya doldu kokusu. Aşırı derece şıktı ve ben ayıp olmasın diye pijamalarımı çıkartıp eşofman giymiştim. Yemeğe çıkacağız sanmış muhtemelen." Chanyeol'ün bacağı sinirden titriyordu. Anlattıklarını tekrar birebir yaşayınca "Gerizekalı, aptal." diye söyledi kendine dişleri arasından. O gün Jongin'e olan siniri şu an kendineydi. "Ee sonra?" dedi Jongdae. "Sonrası yok, sıçtım çocuğun ağzına işte! Hayatımdan çık, ne yapmaya çalıştığını sanıyorsun falan dedim. Geri evine çıktı sonra." Duyduklarından sonra içine derin bir öküz oturmuştu, derin bir nefes vererek bu öküzü def etmeye çalışsa da Jongdae'nin bu hareketi bir işe yaramamıştı.

"Şaşırmadım." dedi Chanyeol. Sehun dolu gözlerle kafasını öfkeli surata çevirdi. "Gerizekalı bir insansın. Bir şeyleri böyle bok etmen senin hayatın için çok normal." Sandalyesinde geriye yaslandı, üst üste duran bacaklarından en üsttekine parmaklarını kenetlediği elini sardı ve acımasız laflarını teker teker, sakince Sehun'a söyledi. Bu, mahvolmuş adama hiç yardımcı olmuyordu. Chanyeol onu daha da üzse de bir şey olduğunda ilk aradığı o oluyordu. "Geçmişe takıldığın sürece hep böyle ağlayacaksın, hep böyle ezik kalacaksın." Sehun'un gözlerinin dolmaya başladığını fark eden Jongdae, uyarı niteliğinde "Chanyeol." dedi. Bakışlarını bir süre daha dolu gözlerde tuttuktan sonra yavaşça Jongdae'ye çevirdi. "Ne? Yalan mı?" Tekrar Sehun'a döndü. "Eh, başka bir Junmyeon geldiğinde kendini yiyip bitirmek yerine bu balkondan atarsın bu defa." dedi. Sessizce ağlayan adam kaşlarını çatarak yanıt verdi bu defa, "Chanyeol, sen benim arkadaşım mısın?" Uzun adam dirseklerini masaya dayadı. "Gelip sırtını okşamamı ve her şeyin iyi olacağını söylememi mi bekliyorsun? Ben sana gerçekleri söylüyorum Sehun. Buna rağmen gidip gönül almak aklına bile gelmiyor. At diyorum şu geçmişi. Kolay söyleniyor, yapması zor, evet. Ben sana geçmişi unut demiyorum, hatırlama diyorum sadece." Biraz durdu ve tekrar arkasına yaslandı. "Emin ol, senin tuhaf reddedilişinden daha çok yanıyordur canı Jongin'in. Çünkü o geçmişte hem en yakın arkadaşını hem de kendine aşık birini kaybetti." Kollarını birbirine bağlayıp Sehun'a baktı. Herkes sessizleşmişti.

"Chanyeol haklı." dedi Jongdae derin bir nefes alarak. "Yeni sayfa zımbırtısını yapmaya çalışıyor. Yani yeni sayfa açıyor."

"Ne anlamı kaldı?" dedi Sehun.

"Jongin'in sendeki anlamı değişmediğine göre, hâlâ daha bi anlamı kalmış demektir." Jongdae onaylarca bir ses çıkartarak Chanyeol'e hak verdi.

"Gönül alma sırası sende kardeşim. Artık kendini yıpratmak yerine Jongin'in telafi etmeye çalışmasına izin ver ve ona yardım et." Sehun, Jongdae'nin bu sözleri ardından arkadaşının dizine daldı gözleri. Kafasında gönül alma planları yapmaya çoktan başlamıştı.



selam!
nasılsınız? umarım her şey yolundadır.
geç bölüm için beni affedin, love <3

more than best friends*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin