Hayatım boyunca düşüncelerim arasında cevap aradığım bir soru vardı. İnsanlar ilerledikleri hayat çizgilerini kendileri mi yönetirdi yoksa ilerledikleri hayat çizgisinde yönetilen mi olurdu?
Derin bir nefes aldığımda göğsüm kabardı ve oturduğum yerde sırtım dikleşti, bir süre içimde tuttuğum nefesi sessiz ve yavaşça geri verirken kulaklarıma dolan uğultuları yok saydım. Önümdeki kitabı kapattım ve avuç içlerimi kitabın üzerine dayayarak aheste bir hareketle ayağa kalktım. Derin bir girdap gibi dönen düşünceler zihnimin içinde birbirinin kuyruklarını kovalıyordu. Elime aldığım kitabımı göğsüme bastırarak kollarımı birleştirdim ve kafamı sağa sola sallayarak düşüncelerimi etek uçlarından bir askıya aldım. İlerlediğim hayat çizgimde yönetici miydim yoksa yönetilen mi bilmiyordum ama bildiğim ve emin olduğum tek bir şey vardı; hayat şartlarımın, düşüncelerim tarafından esir alınmasıydı. Kendime karşı dürüsttüm; zihnim beni kıvrak bir şekilde ele geçirebiliyordu, hayatımın gidişatı korkularıma, tedirginliklerime ve vazgeçemediğim durumlara yenik düşüyordu.
Asla cesaretli bir insan değildim.
Merdivenlerden inerken açık kapıdan yüzüme ılık ile serin arası bir esinti çarptı, omuzumdan aşağı dökülen ve boynumu rahatsız eden saçlarımı sağ elimle geriye aldım. Mayıs ayının getirdiği esinti ile elbisemin etek uçları hafifçe dans ediyordu, hava kararmaya yüz tutmuştu ve ılıklığını yavaş yavaş serinliğe bırakmak üzereydi. Bugün Mayıs'a hoş geldin demenin mutluluğu vardı üzerimde, yaz aylarını ve sıcak havaları seviyordum.
Ben sıcak olan her şeyi seviyordum.
"Mayıs." Diye bir ses duydum ardımda kalan insanlardan. Adımlarım duraksarken hafifçe sol omzumun üstünden arkama baktım. Bölüme yeni gelen birkaç gündür sınıfta olan bir çocuktu seslenen ama adını bilmiyordum. Çocuğu sima olarak tanıyordum çünkü geldiği hafta düzeyini göstermek adına sunum yapmıştı. Yanıma yaklaşan çocuğa, tekrar konuşmasını bekleyen meraklı gözlerle baktım. "Adım Ozan, Ders notları eğer sende varsa alabilir miyim lütfen?"
Benden çok az uzun olan çocuktan bakışlarımı çektim ve göğsümde tuttuğum kitabımı açarak arasındaki notları ona uzattım. "Fotokopi çektirip geri verebilir misin, yarın sınav var biliyorsundur." Dedim yüzüne bakmadan uzatırken. Çocuk elimdeki kağıtları alırken bana bir şeyler söylemeye başladı "Biliyorum onun için istedim, Ahmet hoca bu okulda notları bir tek senin paylaştığını söyledi adını da oradan biliyorum. Hem fotokopiye gerek yok şimdi hemen fotoğrafını çekerim, iki dakika bekleyebilir misin?"
"Her zaman değil," dedim elimdeki açık kitabı kapatıp çocuğa bakarken "Aylak aylak gezen insanlara not vermem."
Ders notlarını tutamayan insanlar için notlarımı paylaşmaktan asla çekinmezdim, çünkü herkesin bir gün bir ihtiyacı elbette olurdu. Benimde başıma geldiği zamanlar oluyordu ve bende her insan gibi birini bulup yardım istemek zorunda kalıyordum. Böyle durumları dert eden insan değildim, her zaman paylaşırdım ama tek bir istisna haricinde. Keyfi not tutmayıp tüm notları başkasından toplayan boş insanlara asla tahammüllüm yoktu, benim bu hayatı boş yaşayan insanlara tahammülüm yoktu, onlara yardım eli uzatmazdım. İnsan bir amaç uğruna yaşamalıydı bu hayatı; bu kimisi için mutluluk, kimisi için para, kimisi için aile, kimisi için iş olabilirdi... Ama illaki insanın uğrunda savaşacağı, çabalayacağı bir şeyi olmalıydı.
"Çok dobrasın," diyerek güldü ve elindeki kağıtları geri bana uzattı. Fotoğraf çektiği telefonunu ceketinin cebine koyarken bana gülümsemeye devam etti. "Hava kararmak üzere, teşekkür niyetinde seni evine bırakmama izin ver lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜM NOKTASI
Teen FictionKaranlık, yalnızım diyen bakıştan sızar; her şeyi siyaha boyar. Kapılarını kapatarak kurtulamazsın, hayatını yıkar. Bende kapılarımı kapatmadım ama kaçtım. Geride kalanlardan... Benim olanlardan... Bana gelecek olanlardan kaçtım... - Kitapta geçen k...