5."İPTİDA"

130 5 0
                                    

Evin büyük dış kapısına geldiğimde demir kapının ardında kalan takım elbiseli adamla bakıştık bir süre. Bu sabah bana ters ters bakan adamdı ve yine aynı şeyi yapıyordu. Ben tek kişinin girip çıkabileceği kapının önünde duruyordum, takım elbiseli adam ise arabaların girip çıkması için var olan büyük kapının önünde bekliyordu. En sonunda dayanamadım ve elimi demir parmaklıklardan içeriye doğru sokarak kapıyı kendim açtım. Hayır zaten onun açmasını beklemiyordum, onun bana el pençe olmasını da beklemiyordum, onunla bu zamana kadar hiçbir muhabbetimde olmamışken bu çalışanın benimle zoru neydi?

Düşüncelerimi dağıtmak için derin bir nefes alarak açtığım kapıdan içeriye girdim. Hava kararmaya yüz tutmuştu ve okulum erken bitmesine rağmen ben anca eve gelebilmiştim. Savaş’ın dediği kadar vardı; bu evin yolunu bulup eve ulaşmak insanın saatlerini alıyordu. Bindiğim otobüs’ün son durağında inmiştim ama son durak bu eve neredeyse yedi-sekiz kilometre kadar vardı.

Evet! O kadar yolu yürümek zorunda kalmıştım. Taksiye binmememin tek sebebi adresi tam bilmiyor olmamdı ama eğer son duraktan sonra yolun o kadar uzun olduğunu tahmin edebilseydim asla bu yola başvurmazdım. Taksiye biner zar zor da olsa yolu arayarak bulurdum.

‘Olan oldu’ dedim içimden kendime ve açtığım kapıyı usulca kapattım. Kendimi çok bitkin hissediyordum, ayaklarım sızlıyordu ve bedenimin hiç gücü kalmamıştı.

“İyi akşamlar.” Dedim yorgun sesimle beni dövecekmiş gibi bakan çalışana. Hiçbir tepki vermedi bende fazla umursamadım ve ağır ağır evin yolunu tuttum.

İtiraf etmeliyim ki bu evin çok güzel bir bahçesi vardı; Bahçenin girişinden evin girişine kadar taşlarla süslenmiş bir yol vardı. Onun dışında her yer yemyeşildi. Bahçe kapısını arkanıza aldığınızda solunuzda kalan kısımda ilerde bir oturma grubu vardı. Ortasında sehpa etrafında da iki tane ikili, iki tane tekli bahçe takımı vardı. Koltuklu takımın biraz ilerisinde yine masa sandalye takımı vardı ve bu defa bu masa sandalye takımı biraz büyüktü. Nereden baksan on iki kişilik var gibiydi, belki zorlansa daha fazla kişi bile alabilirdi. Acaba Savaş o masayı dolduracak kadar büyük bir aileye sahip miydi? Bir an öylece yürüdüğüm yolda durdum ve kaşlarımı çatarak düşüncemi yargıladım. Onun ailesi beni ne ilgilendirirdi ki, kalabalık ya da değil ne fark ederdi. Ben önce kendime bakmalıydım; bu hayatta kendimden başka kimsem yoktu. Çatık kaşlarımla durduğum yerde başımı gökyüzüne çevirip derin bir nefes aldım. O kadar temiz ve ferah bir yerdeydim ki, insanın içini açıyordu, sakinleşmesini kolaylaştırıyordu.

Ama bana yine de yetmiyordu.

Hayatım boyunca görüp görebileceğim en güzel bahçenin içindeydim ama olmam gereken yerden çok uzaktaydım. Aldığım derin nefesler ciğerlerime yetmiyordu, ruhum sıkışıyordu, biri sürekli göğüs kafesimden elini sokup kalbimi avuçluyor gibi hissediyordum. Her an ağlamaya meyilliydim; nefes alırken bile, bir köşeye çöküp bağırarak ağlayabilirdim. O kadar dolu hissediyordum ki; tüm gün, tüm zaman boğazımdaki takılı kalan yumruyla mücadele ediyordum.

Alacakaranlık olan gökyüzünden bakışlarımı çektim ve eve doğru ilerlemeye devam ettim. kapıya geldiğimde bir süre öylece bekledim. Anahtarım yoktu, evde de biri var mıydı bilmiyordum ama varsa bile canım kapıyı çalmak istemiyordu.

Eğer kapıyı Savaş açarsa ne tepki verirdi bilmiyordum. Sabah yaşadığımız tartışmadan sonra hiçbir şey söylemeden beni okula bırakıp gitmişti. Dün bana kitaplar için seni okuldan alıp evine götürürüm demişti ama  okul çıkışına gelmemişti. Zaten gelsin istemiyordum, gelmemesi tabii ki daha iyiydi ama kitaplarım önemliydi. Hem zaten evi boşalttığım için bir süre sonra ev sahibi içinde kalan her şeyi atardı ve ev sahibi atmadan benim almam daha iyi olurdu çünkü okul kitaplarımı bir daha alamazdım, buna maddi durumum yetmezdi.  

DÖNÜM NOKTASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin