Aralanan kapıdan içeriye başımı sol tarafa yatırarak baktım. İçerde beni bu noktaya getiren geçmişim vardı. Geçmişim ve arkasında yatan gerçekler, acılar, huzursuzluklar... Derin bir nefes aldım ve o nefesi ciğerlerime hapsederek başımı dikleştirdim. Geçmişim kara bir girdap gibiydi ve içinde herkes dönüyor, fütursuzca savruluyordu. Ciğerlerime hapsettiğim nefes serbest kalmak için göğüs kafesimin duvarlarını dövmeye başladığında usulca onu geri bıraktım ve aralanan kapıdan içeriye bir adım attım.
O adım, kara girdaba atılan bir adımdı. Ve buz gibiydi.
Ardımdan kapanan kapının sesini işittiğimde gözlerimi ağır bir hareketle kapattım.
Ardımda kapanan kapı ise yıllarca ulaşmak için çabaladığım hayatın en büyük engeliydi.
"Odanı göstereyim," dedi Savaş ardımdan kapattığı kapıdan uzaklaşırken. Hiçbir şey söylemedim ve önüme geçmesi için bir adım yana kaydım. Savaş önüme geçerken içinde bulunduğum soğuk eve bakış atmadan kafamı ayaklarıma indirdim. Boğazımda düğümlenen hıçkırıklarımın acısı boyumu aşacak kadar büyümüştü ve ben onlarla savaşmak istemiyordum, bir an önce kendimi bir yere kapatmam gerekiyordu. Merdivenlere yönelen Savaş'ı takip etmeye başladığımda sağ elimi kaldırıp boğazıma yönlendirdim.
Nefes almaya ihtiyacım vardı ama benim nefeslerim boğazıma diziliyordu.
Son basamağı atlatan Savaş'ın sağa döndüğünü ve bir kapıyı açtığını gördüm. Bende son basamağı aştım ve açık kapıdan içeriye, elim boğazımda sarılı bir halde girdim. O da düşündüğümden daha büyüktü ama ben şuan odayı inceleyecek durumda değildim. Arkamda duran Savaş'ın eli sağ tarafta duran bir düğmeye gittiğini gördüğümde ürpertiyle onu durdum.
"Açma" dedim sessiz ortamda pürüzlü çıkan sesimle. Eli düğmenin üzerinde kalan Savaş'ın kahverengi gözleri beni buldu. Beni bu halde görsün istemiyordum, zaten odanın içini ay ışığı yeterince aydınlatıyordu ve daha fazlasını kaldırabileceğimi sanmıyordum.
"Odayı gösterecektim." dedi kuşkulu bir ses tonuyla.
"Gerek yok direk uyuyacağım, teşekkür ederim." Dedim kahverengilerinden rahatsız olarak huzursuzca kıpırdanırken. " Yorucu bir gündü, iyi geceler."
Ses tonum kendimle savaştığımı içten içe belli ediyordu ama bunu düşünecek halde değildim. Nefesimi düzene sokmaya çalışırken boğazımdaki elimi çekip kapının koluna götürdüm ve çıkması gereken zamanın geldiğinin sinyalini ona verdim. Gözlerimi gözlerine çektim ve yüzüne ufak bir tebessüm yolladım. Gözyaşlarım gözlerimden akmaya başlamasın diye, inatla gözlerimi kırpmıyordum.
"Bir şeye ihtiyacın olursa," dedi yüzümü talan eden gözlerini üzerimden çekmeden "Odam, soldan üçüncü."
Ay ışığının az çok aydınlattığı alacakaranlık yüzü, onu karanlığın hükmü gibi gösteriyordu. Göz göze geldiğim kahverengiler ay ışığının altında siyaha bürünmüşlerdi. Gür kirpiklerinin altından bana tonunun en günahkar, en tehlikeli, en soğuk bakışlarını bedenime saplarken; ben duruşumu ve yüzümdeki sağlam ifadeyi bozmamak için sol elimi yumruk yaptım. Sol elimi sıktığımda avucumun içine batan tırnaklarımın acısı ile sıktığım dişlerimin acısı içimdeki savaşı sürdürüyordu. Savaş odadan çıkarken arkasına dönüp bakmadı ve bende kapıyı sessizce kapatarak sırtımı kapıya dayadım.
Yalnızdım.
Hayatımın her noktasında olduğu gibi yine yalnızdım ama bu sefer daha farklıydı. Bu sefer her defasında kaçsa bile geri döner dediğim bir kardeşim yoktu. Sırtımı dayadığım kapıdan usulca yere çöktüm ve dizlerimi karnıma doğru çektim. Sabahtan beridir savaştığım göz yaşlarımla savaşmayı bıraktım ve çeneme doğru süzülmelerine izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜM NOKTASI
Teen FictionKaranlık, yalnızım diyen bakıştan sızar; her şeyi siyaha boyar. Kapılarını kapatarak kurtulamazsın, hayatını yıkar. Bende kapılarımı kapatmadım ama kaçtım. Geride kalanlardan... Benim olanlardan... Bana gelecek olanlardan kaçtım... - Kitapta geçen k...