Savaş kapıyı açtığında hemen ardından bende içeriye damladım. Arabada gözlerimi dinlendirmek biraz olsun iyi gelmişti, ayakkabılarımı çıkarırken Savaş’ında ceketinden kurtulduğunu fark ettim. Ceketinden kurtulduktan sonra gömleğinin birkaç düğmesini de açtı ve kollarıyla uğraşmaya başladı. Kapının önünde soyunması için mantıklı bir sebebi var mıydı acaba? Benim için yoktu ama evin onun olduğu durumunu göz önünde bulundurursak onun birçok sebebi olabilirdi. Beklemediğim bir anda arkasını dönünce onunla yüz yüze geldim. Uzun boylu olduğunu görebiliyordum ama daha önce hiç bu kadar yakın mesafede durmayınca bu kadar uzun olduğunu tahmin etmiyordum. Bana göre hesaplarımın çok üstündeydi. Ben onun anca göğsüne gelebiliyordum ve kafamı kaldırmadığım sürece görüş alanıma giren tek şey göğsü ve omuzlarıydı. Üstten bir iki düğmesi açık olan gömleğiyle bakışmayı kestim ve yüzüne bakmadan merdivenlere geçmek için hareket ettim ama kolumu tutarak beni durdurdu.
“Bekle,” dedi elini cebine atarken, o an gömleğinin kollarını da katladığını fark ettim. Tuttuğu kolumu hala bırakmazken söylediklerine uydum ve bekledim. Kumaş pantolonunun cebinden bir anahtar çıkardığında kolumu bıraktı ve sadece tek bir anahtarı bana uzattı.
Anahtarlığı olmayan kupkuru tek başına anlamsızca avucunda duran anahtara baktım boş boş. Benim boş bakışlarım canını sıkmış olmalı ki bana açıklama yapma gereğinde bulundu.
“Evin anahtarı,” dedi aptala anlatır gibi bir ses tonuyla. Ben hala avucunda duran anahtarı almayınca elimi tutup, elindekini avucuma koyarken benden tiksindiğini her halinden belli eden ses tonuyla devam etti. “Her zaman evde olmayabilirim.”
Bu koskoca evin anahtarını bana veriyor olması biraz canımı sıkmıştı. Bana ait olmayan evin anahtarını üzerimde taşımama gerek yoktu. Ben bu eve ait değildim ve kafama göre girip çıkmak istediğim bir yer değildi burası. Elimi tutan eli benden uzaklaşınca elim havada avucumdaki anahtarla kala kaldım. Bana güvenip neden evinin anahtarını veriyordu ki? O evde yoksa bende o gelene kadar onu bahçede oturup bekleyebilirdim.
“Aslında buna hiç gerek yok , evde yoksan bahçede oturur beklerim. Senin evin, senin özelin, o yüzden sende kalsın.” dedim hiç kapatmadığım avucumu aynı şekilde ona geri uzatırken. “Ben bugün varım, yarın yokum.”
Savaş avucumda olan bakışlarını gözlerime çekti ve bana derin bir kuyuyu andıran o kahverengileriyle baktı. Savaş’ı gördüğüm zaman dilimlerinde bazen bana olan ve anlamını bilmediğim bakışlarını yakalıyordum. O bakışlar da ki duygunun ne olduğunu bilmiyordum, daha önce hiç kimse bana bu şekilde bakmamıştı. Bu öfke değildi, kıskançlık değildi, bazen bana tiksinti gibi geliyordu ama bence şuan o gözlerdeki duygu bu da değildi. Gür kirpiklerinin çevrelediği gözleri bana bilmediğim bir şekilde bakıyordu ve bu bakışlar ondan korkmadığım zamanlarda mükemmel olabiliyordu.
Düşüncelerimi dağıtmak için derin bir nefes aldım ve avucumu inatla ona doğru itekledim.
“Al, istemiyorum.” Dedim anahtarı ona uzatırken. Beni bu eve bağlayan hiçbir şey istemiyordum. Sadece eve değil beni onlara bağlayan hiçbir şey istemiyordum; Volkan’ın neşeni, Ercan’ın ılıman bakışlarını, Savaş’ın hayatını, evini, özelini; hiçbirine ait olmak, alışmak düşüncelerim arasında değildi.
Burnuma ilişen kokusu bir an ciğerlerime dolunca, içimde verdiğim savaş sekteye uğradı ve kirpiklerimin ardından gözlerime şaşkınlık yerleşti. Tüm duygularımın bir anda kafası karıştı ve ne yaşadığını sorgular hale geldi. Bir anda kendimi huzurun ortasında kalakalmış bir halde buldum. Yemyeşil ormanın ortasında yalın ayak koşarken yaşadığım huzuru hissettiriyordu bu koku. Daha önce hiç böyle kokan bir insan tanımamıştım, burnuma dolan kokunun abartılacak kadar bir özelliği yoktu sadece insana bir anda...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNÜM NOKTASI
Teen FictionKaranlık, yalnızım diyen bakıştan sızar; her şeyi siyaha boyar. Kapılarını kapatarak kurtulamazsın, hayatını yıkar. Bende kapılarımı kapatmadım ama kaçtım. Geride kalanlardan... Benim olanlardan... Bana gelecek olanlardan kaçtım... - Kitapta geçen k...