Korkulu gözlerle onları izlerken iki kız lider karşı karşıya geldi. Helin, Cansu'nun karşısına, Dila da Yazgı'nın karşısına dikildi. Dört kişi yan karşı karşıya gelmişti. Helin siyah gri karışımı saçlarını boynuna atarak, kaşlarını kaldırdı. "Sana sorduğumu hatırlamıyorum. dedi, tehditkar bir ses tonuyla.
Ah başıma gelenlerden bir de bu eksikti. Liderler kavgası! Hapishaneye düşmem yetmemiş gibi birde lider kavgaları çekiyordum. Helin'in alaylı surat ifadesine karşı kaşlarını çattı Cansu.
"Bana bakın lan. Sizin belanızı sikerim. Benim koğuşuma gelip kız mı alıp götüreceksiniz he!" diye bağırdı.
"Evet." Helin rahat bir şekilde cevap verirken Cansu alayla kollarını göğsünde bağladı. "O nasıl olacakmış." Tek kaşını havaya kaldırarak Helin'e bakarken Helin bana bakarak göz kırptı." Nasıl olacağını hele bir oda hazırlansın." dedi, Cansu'ya.
İkisi arasında kalmıştım. Umarım bu isten zararlı çıkan ben olmazdım. Sessizce köşeye çekildim ve aradan sıvıştım. A48 yazan hücremden çıktım. Demir merdivenlere yöneldim ve hızlıca koğuştan çıktım. Onlar isterse birbirlerini parçalasınlardı umurumda değildi. Demir parmaklıklı koridorda yürürken garipsiyordum. Sözde açık hava molası vardı ama serbest gibiydi herşey sanki. Hızlı adımlarla yürürken arkama bakınıp duruyordum sürekli. Bir anda duvar gibi bir bedene çarpınca inleyerek geriye savruldum. Aynı hızla belimden tutulup sert bir bedene çekildim. Başımı kaldırmamla bir çift yeşil gözle karşılaştım.
"Ürkek ve kaçak kedi demek buradaymış."
Tanıdık bir erkek ses tonu duyunca başımı kaldırdım. Ezel Şahram'ı gördüm. Bataklık yeşili gözleri parlıyordu beni gördüğü için. Gülümsüyordu da." Başımı eğerek onun yanından geçeceğim zaman önüme geçti. Adımı kutsal bir kelime gibi fısıldadı:
"Mira Armağan..."
Kaşlarımı çatarak diğer yandan geçeceğim sırada geniş, heybetli bedeliyle önüme geçti. O'da, Azer'de beni korkutacak kadar iriliğe sahipti. Dev gibilerdi. İkisi de erkekler cezaevinde aynı güç ve konumdalardı.
Derin bir nefes alarak öylece durdum. Önümden çekilmeye niyeti yoktu belli ki. Eğik başımı cenemden işaret ve baş parmağıyla tutarak kaldırdı ve gözlerime bataklık yeşili güçleriyle aşkla ve büyük bir ilgiyle baktı.
Azer'de odada gözlerime böyle bakmıştı. Gözlerime bu kadar aşkla bakacak kadar mı aşık olmuşlardı bana? Hemde bir ayda?
"Önümden çekilin." diyerek çenemi elinden kurtarıp yanından geçmek istemiştim ki elimden tuttu ve beni yürütmeye başladı. Şaşkınlıktan tepki bile veremezken elimi sıkı tutuşundan kurtarmaya çalıştım.
"Ne yapıyorsun sen? Bırak elimi."
Nafileydi. Elimi bırakmadan hapishane binasından çıkıp başka bir hapishane binasına geldik. Beni dar koridorlardan yürütüp bir odaya soktu. Kapıyı arkamdan kilitlerken korkuyla ona döndüm fakat o gülümseyerek odayı eliyle gösterdiği. "Bak güzelim." dedi.
Başımı odaya çevirince şaşkınlıktan nutkum tutuldu desem yeriydi. Dehşet'ül vahşet bir odayla karşılaşmıştım. Mor rengiyle bütünleşmiş oda öyle güzel ve ihtişamlıydı ki insanın gözleri kamaşıyordu. Mor'un açık ve tonu olan herşey vardı. Çift kişilik yatak, çift kişilik dolap, açık tonda mor olan makyaj masası... Herşey vardı. Banyo bile vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
K.A.Ç. |• KİMSE ASLA ÇIKAMAZ (Askıya Alındı)
Genel KurguMira Armağan. Ürkek bir kuş misali hayatını anne babasız, yaşarken, ayaklarının üzerinde durmaya çalışırken, aniden bir gün kaderin kendisinde oynadığı haksız oyun yüzünden, haksız yere hüküm alır. Adaletin parayla ölçüldüğü dünyada müebbet bir hapi...