Mehmet Akif Ersoy

186 12 0
                                    

Gün geçtikçe sıkıcı mı oluyorum nedir? Şiir sevenler sıkıcı olur, edebiyat öğretmenlerinin saçları da muntazam durur ya da ortadan ayrılır diye de bir algımız var çünkü :) Bu hikayeleri gerçekten sevdiğini bildiklerim var. Bugün 18 Mart. Bunun bizim şiir günlüğümüz gibi olduğunu da söylemiştim. Ona uygun bir şeyler paylaşalım:)

•••

Süleyman Nazif: "Allah'ın şehitleri olduğu gibi, şâirleri de var."

Cenab Şehbettin: "Mehmet Âkif, bizim yalnız asrımızın değil, hattâ tarihimizin en büyük "dâsitânî şâiri... Onun kalbi, fânî hislerden çok uzak ve çok yüksek iki aşk ile yanar: Din aşkı, vatan aşkı..."

Abdülhak Hâmid: "Âkif'in bu eseri, dünya durdukça, yaşayacaktır. Onun bir nazîrini yapmak muhaldir".

•••

Mehmet Âkif denince aklıma Çanakkale Şehitlerine, İstiklâl Marşı ve bu iki ölümsüz şiirin gölgede bıraktığı Safahat'ta kelimelere adeta ruh üfleyip coşturan, ağlatan, vatansever, inançlı, mütevazı, yufka yürekli kalın davudi sesli bir şair gelir.

Eski kelimeleri sevmeyenler varsa sıkılacaklardır şimdiden söyleyeyim:)

Biz tabii ki bu güzel adamın Çanakkale Şehitlerine şiirini okuyacağız bugün. Çok emin olmamakla birlikte bu şiirin hikayesini şöyle biliyorum:

Öncelikle Mehmet Akif Ersoy bizzat cephede bulunan veya cepheyi gezen şairlerden değil. Fakat cephede bulunan savaşla iç içe olan şairlerde olmayan bir ruha (empati), heyecana ve kalem gücüne sahip.

Osmanlı Devleti güçsüzleşip İngilizlerin tabiri ile hasta adam pozisyonuna düşünce doğal olarak isyanlar çıkmaya başlar. İlk isyan Filistinden sonra Balkanlar-Karabağ, Kırım ve Mekke... Mekke Şerifi Hüseyin İngilizlerle anlaşıp O kutsal yerlerin korumasını İngiliz askerlerine bırakır ve Osmanlı Askerlerini geri yollar. Osmanlı Devletinden gelen hiçbir elçiyle görüşmek istemez. Bunun üzerine Osmanlı Devleti islam dünyasında sevilen, saygı duyulan hali hazırda da teşkilatı mahsusa görevlisi olan Mehmet Akif Ersoy'u temsilci olarak göndermek ister.

Mehmet Akif Ersoy, Türk Edebiyatına ve Türk insanın kalbine şiirlerinden önce belki de karakteriyle girmiş tek şairimizdir. Bu onun şiirlerinin zayıflığından değil, karakterinin güçlü olmasındandır. Yinede Mehmet Akif'in geleceğinin haberini alan Mekke Şerifi Hüseyin askerlere durumu bildirir. Mehmet Akif'i Mekke'ye bile sokturmaz.

Bunun üzerine kendi topraklarına giremediği için içerleyen şairimiz sadece oraları gezmek istediğini söylese de alınmaz. Bir süre orada kalıp durumu Osmanlı'ya bildirir ve Osmanlı devleti de ona burada daha çok ihtiyaç olduğunu söyleyerek hemen geri çağırır. Çanakkale savaşını geri dönüş yolunda öğrenen şair bu özel şiiri bizzat arkadaşının söylediğine göre bu şekilde yazmıştır:

"El-Muazzam istasyonundaki o çöl gecesi Akif, adeta cezbe halinde idi... Çok az konuşan bu büyük şair, şimdi, bir çağlayan halinde idi. Benimle değil, adeta kendi kendisine konuşuyordu: Milletinin büyüklüğüne, kahramanlığına, yiğitliğine inanmıştı. İnanıyordu... Medeniyet ve teknik, işte bütün vasıtalarıyla Çanakkale'ye yığılmıştı: Para, vasıta, malzeme, insan, her şey boldu. Ya biz? Biz bunların sadece birisinden değil, her şeyinden mahrumduk. Neyimiz vardı? Hiçbir şeyimiz. Sadece Mehmetçiğin imanı.

Akif o gece. bu neslin maddi manevi terkibini, gelecek nesillere anlatmadan canını almaması için Allah'a yalvardı. Hem nasıl yalvarış! Kelimelerin ve harflerin hakkını vererek konuşurdu. Adeta, kendi nefsine karşı ant içiyor ve bu ahdi, gönülden inandığı Tanrının yüce varlığına iletiyordu:

Kelime İstifiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin