Hiç keyfim yoktu. Sonra biri bir şiir istedi. En özelinden. @cnslyrk a çok teşekkür ediyorum beni mutlu etti:) Bölüm ondan:)
•••
"Sevgili,
Bütün bir uykusuz geçen geceden sonra sana bu mektubu sabah sabah yazıyorum. Oğlumla beraber çıkarıp gönderdiğiniz resim uyutmadı beni. Niçin uyutmadı? Neden uyutmadı? Bu niçin'e, neden'e cevap vermek için baştan başa bir şiir kitabı yazmak lazım. O kitap günün birinde yazılacaktır. Şimdi muhakkak olan bir şey varsa, bütün bir gece uyumadığımdır.
Bana aşk mektubu gönder, diyorsun. Şimdiye kadar gönderdiklerimin çoğu neydi zaten. Sen benim gözlerimin içine bakarak bir kere olsun seni seviyorum dememişsindir. Ben, her yerde, her zaman, yaldızlı bir denizin üstünde, çam ağaçlı bir balkonda olsun, karanlık, yalnız senin gözlerinin ışıltısını gördüğüm ılık bir odada, bir hapishanenin görüşme yerinde olsun, mektupla olsun, mektupsuz olsun, nesirle olsun, şiirle olsun, içimden her gelişte sana, seni seviyorum, demişimdir.
Ben bu aşk mektubu yazmasını beceremedim. Sen yaz da bana model olsun diyorsun. Senin aşk mektubun harikuladeydi. Buranın ölçüsüyle, böyle bir mektup için üç sene yatılır billahi... Zati sen benden çok daha derinsin, yavrum. Belki ben daha sanatkârım.
Benden emin olman beni öyle bahtiyar, öyle mağrur kıldı ki... Bir binbirgece şehrinin altın kakmalı kapılarından muzaffer girmiş eski zaman kahramanı gibi hissediyorum kendimi...."
Fazla güzel bir mektup değil mi ? Kendine bu kadar güzel cümleler yazılmış bir kadın için, kıymeti bilinmemiştir diyorlar. Mümkün mü? Nazım Hikmet'in ikinci eşi Piraye Hanım'dan konuşalım bugün. Öyle şanslı bir kadın ki bence dünyanın en büyük şairlerinden birinin sevdalısı olmuş, adına nice şiirler yazılmış, güzel sevilmiş; ama bir o kadar da aşk acısı çekmiş bir kadından konuşalım.
Piraye, Nazım Hikmet'in 2. eşidir. İlk eşi olan Nüzhet Hanımla Nazım Hikmet çocukluk arkadaşıdır. Önce kısaca onu yazayım.
"Her sözüyle, her hareketiyle, her şeye isyan etmiş; hatta saçları bile berberin tarağına isyan etmiş bu adamla, senin gibi munis ve uysal bir kız nasıl geçinir?"
Moskova'da üniversite yıllarında evlenmiş Nüzhet Hanım ve Nazım Hikmet'e aileler tabi ki karşı çıkar ve mektuplar yağdırırlar. Yukarıdaki küçük alıntı da Nüzhet Hanım'ın ailesinden gelen mektuplardan ufak bir kesit. Her şeye rağmen bu kötü konuşmaları kulak ardı ederler, ayrılmayacaklardır fakat Nüzhet Hanım rahatsızlanır. Bir süre ailesinin yanına dönmek ister ve döner.Büyük olasılıkla ailesinin de baskısıyla, İstanbul günlerinde iki yıllık evliliğini bitirme kararı alır. Biten ilişkinin ardından Nazım Hikmet, "O mavi gözlü bir devdi, / Minnacık bir kadın sevdi..." şiirini yazar...
Şimdi size direk olarak aktaracağım gibi Nüzhet Hanım'dan sonra Nazım Hikmet'in derdi hep kavgaları, düşünceleri olmuştur. Fakat kendisi hesaba katmasa da Piraye, Nazım Hikmet'in en güvendiği, en fazla güç ve ilham aldığı insan olmak üzere bomba gibi düşer hayatına.
"Nazım'ın aklı fikri kavgalarındaydı. Derken birden Piraye çıktı ortaya. (...) Nazım ile Piraye'nin tanışmaları, yakınlaşmaları önemli sorunlara yol açtı. Piraye'nin aklı çocuklarındaydı. (Kendisini bırakıp Paris'e giden) kocasından daha boşanmamıştı. (...) İkinci kocasını yüreğiyle değil, aklıyla seçmeliydi.(...) Nazım'ın ailesi de Piraye'ye olumlu bakmıyordu.(...)Piraye ülküsü, özverisiyle son derece etkileyici olan bu yakışıklı şaire kapılmaması gerektiğini anlıyor,onun kendisinden uzaklaşmasını sağlamaya çalışıyordu.Nazım'ı kendisinden soğutmak için söylediği sözler, şamar gibi şiirlere konu olunca, bu kez de kızıyor üzülüyordu. Ne yapsa boşunaydı. Karşısında tuttuğunu koparan, ayrıca sevdasını dile getirmeyi çok iyi bilen bir insan vardı."