twenty five

2.3K 190 89
                                    

Dün gece aldığı ancak yaşadıklarımız yüzünden yerde unuttuğumuz ve eriyen tatlımızın aynısından almış, Chan'ın kapısının önünde bekliyordum. Sevgili oluşumuz hâlâ garip gelse de utandığım için dün görüşmeyip sadece görüntülü konuşmuştuk.

Kapıyı Jeongin açtığında Chan'ın evde olmaması ihtimali aklıma gelerek kaşlarımı çattım. "Beni gördüğün için bu kadar da sinirlenmezsin." Kendimi toparlayıp sırıttım. "Pardon, Chan açar diye beklemiştim, evde değil mi?"

"Ben de iyiyim Felix hyung, teşekkürler." Normalde ona hyung dememesi için ikna ettiğimden dolayı az önce kullandığı kelime ile cidden ona selam bile vermediğimi fark ettim.

Chan'ı görmek için çok heyecanlıydım ve sanırım aptal aşıklar gibi davranıyordum.

Tatlı paketini tek elime alarak diğer elimle saçlarını karıştırdım. "Özür dilerim, hyungun ısırır seni. Sadece heyecanlıydım." Mahçup bir ifadeyle yüzüne baktım beni anlaması için. Chan büyük ihtimalle olanları anlatmıştı ve kişiliğimi de artık bildikleri için anlayacağını düşünüyordum.

"Ben de Chan hyung tarafından çıkma teklifi alsam heyecanlı olurdum."

Evet, anlatmıştı.

"Sen sus küçük tilki, tatlı hakkını kaybettin." Sahte bir somurtma ile yanından geçerken mırıldanan sesini işittim. "Zaten vermeyecektin ki, benim için değildi o tatlı."

Artık ezbere bildiğim evin koridorunda ilerlemeye devam ederken koyu gri duvarlarda asılı olan tablolarda gözümü gezdiriyordum. Minik bir çerçevedeki köpek fotoğrafıyla sırıttığımda duyduğum cümlesi hayretle arkamı dönmemi sağlamıştı.

"Yok artık, Hyunjin seni iyice kendine benzetmiş." Boğuk sesle ortaya bir kıkırtı bıraktığında arkamdan gelmediğini ve ceketini eline aldığını gördüm. "Evet, git hadi Hyunjin sana yedirsin." Ceketini giydikten sonra düzeltmek için baktığı aynadaki bakışlarını benimkilerle birleştirdim. Masum olmayan ancak öyle gösterdiğim sırıtmamla devam ettim. "Tatlı yani."

Cevapsız kalarak ceplerini kontrol etti ve apartmanın kapısını araladı. "Chan hyung uyuyor. Gece geç gelmiş, uyandırmak istersin belki." Kapanan kapı sesiyle mutfağa ilerledim ve tatlıyı masaya bıraktım. Ceketimi de çıkarıp sandalyeye astıktan sonra uzun koridorun sağ tarafına dönerek odasına ilerledim.

Çok uyuyan birisi değildi, uyuması için ya çok yorgun veya hasta olması ya da moralinin bozuk olması gerekiyordu.

Umarım ikincisi değildir diye düşündüm içimden.

Büyük beyaz kapının kolunu indirmemle burnuma dolan vanilya kokusunun odasını da sarmış olması istemsizce gülümsetmişti beni. Minik adımlarla yatağına ilerledim ve yanına kıvrıldım. Göğsüne denk gelecek şekilde kalan başımı kaldırarak mırıldandığımda bir yandan bu anın nasıl cennetteymişim gibi hissettirdiğini anlamaya çalışıyordum.

"Channie." Anında açılan gözleriyle bakışlarını gözlerime indirdi. Kenardaki eli beline yasladığım kolumu bulduğunda şaşkınlıkla mırıldandı. "Lix?"

"İyi misin?" Uyandığı gibi sorduğum soruya karşı kaşlarını çattığında çok ani bir giriş yaptığımı fark ederek düzeltmeye çalıştım. "Özür dilerim, Jeongin uyuduğunu söyleyince bir şey mi oldu diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım."

Kendini bana doğru kaydırarak daha rahat bir pozisyon aldı ve vücudumu sıkıca kendine çekti. "Lix'im."

Tek bir kelime, tek bir kelime ile kalbinin eridiğini hissedebiliyordu insan.

tattoo, chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin