DÜŞÜŞ

110 10 4
                                    

Evet, bugün o gündü gelmesini hiç istemediğim gün. Cehennemime geri döndüğüm gündü. Doğduğum eve -anne ve baba sıfatlarını hak etmeselerde öyle seslendiğim insanların olduğu yere- geri dönüyordum. 2 aydır tatildeydim onlardan uzak olan biryerde, babaannemin yanında. Evet belki orada sorumluluklarım daha fazlaydı ama mutluydum babaannemle ilgilenmek bana zorlayıcı gelmiyordu bu durum beni rahatsız etmiyordu ama ne yazık ki her güzel şeyin bir sonu olduğunu unutmuşum. Yıllardır çabucak liseye geçip babaannemin yanında yaşamak istiyordum ama ne yazık ki henüz 2 ay bile geçmemişken babaannem öldü. O gece onunla uyumuştum. Sebebini anlamasam da çok istediği için sorgulamadan yanına yatıp uyumuştum belkide hissetmişti sabah uyanamayacağını.
Güneş doğmuştu, yumuşacık yanaklarından öperek uyandırmaya çalıştım ama ne fayda o ölmüştü! Uyanmadı uyanmayacaktı da. Durmaksızın ağladım komşular gelmişti sonrasını hatırlamıyorum bile, bi anda kendimi cenazede ve daha sonrasında da hava alanında buldum. Ne dersem diyim izin vermemiştiler eve dönmek zorunda kalmıştım ve son yarım saat sonra uçağım kalkacaktı.

Karşımda oturan aile fazla mı mutluydu, yoksa ben mi fazla mutsuzdum? O yüzden mi bana bu kadar acı veriyordu mutlulukları, o çocukların babacım annecim deyişleri? benim ağzımdan hiç böyle kelimeler çıkmış mıydı? Diye düşünürken "uçaklarımız kalkışa hazırdır. Lütfen sıraya giriniz" diye duyrulan anonsla düşüncelerimden sıyırılıp sıraya yöneldim.

Şuan uçaktaydım. O aile bu sefer arka koltuğumda oturuyordu. Çocukların saçımla oynadıklarını hissettim ve bir anda arkama döndüm. Başta ani dönüşümden dolayı korktular sonrasında ufak bir tebessüm yayıldı yüzlerine. Sanırım koca gözlüklerimden dolayıydı. Biraz onlarla oynadıktan sonra bir acı hissettim bir burukluk..
Ben neden ailemle annem ve babamla bu kadar mutlu değildim? Gözümden akan yaşla kendime geldim ve önüme döndüm. Bi şekilde o eve gitmemeliydim bir yolunu bulmalıydım. Her ne olursa olsun koltuğumdan kalktım ve lavaboya gittim. Bir yol bulmaya çalışıyordum. O eve bir daha dönmeyecektim, aynı eziyeti yaşamak istemiyordum. Tanrıya yalvarmaya başladım, ne şekilde olursa olsun o eve gitmemek için binlerce kez yalvardım. Gözyaşlarım durmaksızın akıyordu yalvarış kelimelerimin ağzımdan döküldüğü gibi. Sonra ayaklandım ve yüzümü yıkadım. Belli ki Tanrı çoktan biz insanları unutmuştu. Bir cevap vermeyecekti hiç birşey yapmayacaktı.
Lavabodan çıktım ve koltuğuma doğru yürüdüm. Hostesler de bir gerginlik vardı. Sebebini anlamasam da koltuğuma oturdum artık hiçbir şey yapacak gücüm kalmamıştı. Her şeyi öğrenme isteği olan ben bu gerginliğin sebebinin ne olduğunu öğrenmeye çalışmadım tek bir soru dahi sormadım onlara. Öylece oturdum ve kemerimi kapattım. Tekrardan yaklaşık 3 dakika sonra pilotun sesi duyuldu " dikkat dikkat sayın yolcularımız öncelikle sakin olmanızı ve sessiz bir biçimde beni dinlemenizi istiyorum. Ne yazık ki uçuş öncesi kontroller de gözardı edilen noktalardan dolayı uçağımızda bulunan arızadan habersiz harekete geçmişiz ve maalesef bu arıza bizim halledebileceğimiz ufak bir arıza değil. Ortalama 15 dakika içerisinde uçağımız ani bir biçimde düşecektir. Biz yakınlarda bulunan havaalanına haber verdik ellerinden geleni yapacaklar. Umarım uçağımız düşmeden gelir ve bizi kurtarırlar" dedi ve sonrasında aynı şeyleri İngilizce tekrarlamaya başladı ben ise hiçbir şey duymamaya.
Hayır benim istediğim bu değildi. Benim o eve gitmemem için o insanlar ölemezdi, onlara zarar gelmemeliydi. Lanet olsun tanrı neden beni yanlış anladı? Onlara zarar gelmesini istemedim. A hayır bir saniye tanrı beni yanlış anlamadı. Ben kendi isteğim için ağzımdan çıkan kelimelere dikkat etmedim her ne şekilde olursa olsun o eve dönmeyeyim dedim. Of olamaz ama onca insan...
Bir şey yapmalıydım. Bir yolu olmalıydı hepsinin kurtulması gerekiyordu. Ve kulağımın çınlamasıyla tekrar sesleri duymaya başladım ama çok geçti uçak düşüyordu! Sadece arkama yaslandım ve gözümden akan yaşları silmeden akışını hissetmeye çalıştım çünkü yapabileceğim hiçbir şey yoktu uçak artık düşmüştü.

Ah aman tanrım! Gözlerimi ağrıtacak kadar fazla ışığı gözüme tutan kimdi? Yavaşça renkleri ve daha sonra çizgilere kadar her şeyi görmeye başladım. Artık normal bir şekilde görüyordum. Gözüme acımasızca ışık tutan bir doktormuş. İyi ki küfür etmemişim. Kafamı çevirdim, sağımda bugüne kadar teyze ve enişte dediğim ama bana anne ve babamdan daha çok değer veren ve mutlu eden insanlar vardı. Vücudum alçıdan çıkartılıyor ve aynı anda teyzem olanları anlatıyordu.
Yaklaşık iki haftadır bu haldeymişim ve bugün taburcu oluyorum. Uçak düştükten sonra kurtulan 20 kişi içerisinden biriymişim. Olanları anlatan teyzeme öyle anlamsız bakıyordum ki cümlesini bitirdikten sonra tek bir şey söyledim; arkamda oturan aile yaşıyor mu?
Teyzem kim olduklarını bilmiyordu. Israrım üzerine birkaç telefon görüşmesi yapıp kim olduklarını öğrendi. Sadece kadın yaşıyormuş ve o da artık felçliymiş. Kadını görmek istedim çünkü tüm bunlara ben sebep olmuştum. Bencilce bir dua etmiştim ve gerçekleşmişti.

Kadının odasının kapısını yavaşça açtım ve odaya girdim. 306 nolu hastane odası. Kadın yataktaydı hareket edemiyordu. Beni gördükten sonra gözünden akan yaşları fark ettim. Beni hatırlamıştı. Lanet olsun bu çok acı veriyordu o kadın benim yüzümden bu haldeydi o çocuklar ve diğer insanlar benim yüzümden ölmüştü!
Ağlaya ağlaya odayı hızla terk ettim. Teyzem yanıma geldi ve göz yaşlarımı sildi. "üzülme bebeğim. Umarım bir gün o da iyi olacaktır. Hem bak sen artık bizimle yaşayacaksın, çok mutlu olacaksın" dedi.
Mutlu olmak mı? Onca kişinin ölmesine sebep olduktan sonra gerçekten bunu hak ediyor muydum ya da başarabilecek miydim?
Ah hayır istediğim bu değildi...

İÇİMDEKİ BOŞLUK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin