11. Bölüm

410 124 6
                                    

Enes: Yarına ne bırakabilir insan?
Bugün elindekileri sayarak mi yaşıyorlar yoksa? Bu kadar hızın, telaşın altında yatan ne acaba? Hep bir yerlere yetişme telaşı kimseyi yormuyor mu? İnsan her günü bir kazanç gibi görüp, veriler mi bekliyor? Yarına ne bırakacağım diye sürekli kendine soruyor mu? İnsan bu sürekli hızın altında nasıl yaşar? Kiminle bu rekabet?

Dayatılan ne kadar çok şey var insana. Eğer ben otizmli olmasaydım, aynı şeyleri ben de yaşayacaktım. Ben bu kadar hızlı yaşayabilir miydim, bilmiyorum. Sayılmamış bu kadar yaprak, görülmemiş bu kadar manzara, kokusu alınmamış binlerce tat, gidilmemiş yollar, basılmamış bu kadar toprakları algılamadan ölecektim. Önce okula gitmeliydim, sonra okulda başarılı olmalı, okuldan diploma almalı, en az bir hobi edinmeli, arkadaşlarımla iyi geçinmeli, sonra askerliği bitirmeli, üniversite okumalı, evlenmeli çocuk sahibi olmalı ve kimseye yük olmadan en az sigortalı bir şekilde yaşamalıydım. Sonra bir evim, bankada biraz param olmalı; çocuklarımı okutmalı ve bana dayatılan her şeyi onlara aktarmalıydım. Kimse bana mutlu olmak için yaşa, yeteneklerinin peşinden git, sosyalleş, âşık ol, öğren, araştır, yeni yollara göz kırp demeyecekti. Bu şekilde yaşayan herkese soruyorum nedir bu dünyadaki amacınız?

Borcunuz olmasın, evsiz kalmayın, üreyin, bir ev daha alın diye mi her şey? Sonra, ne olacak, bitecek mi bu telaş? İnsanın sahip olduğu şeyler arttıkça açlık hissi de artıyor. Ülke, kafelerde sipariş verip dolu tabak bırakan, spor salonuna peşin ödeme yapıp gitmeyen, evde kullanmadığı eşyalarla yaşayan insanlarla doldu taştı. Olmayı, sahip olmaktan öne almış insanlar kalabalığı. Artık bir eşyaya sahip olur gibi insanlara da sahip olma arzusuyla yanıyor bazıları. İnsan birileriyle var olabilir, birilerine sahip olamaz. Babamın dinlediği eski şarkıların sözleri geliyor aklıma: "Sen dalında bir çiçektin, seyredaldım seni, koparmasınlar diye seni, ayık kaldım. Ben senin çiçek olabilmeni seviyorum...' Oysa şimdiki şarkılarda: 'Koparırım seni dalından, kuruturum bilesin, eğer benim olmazsan, yenisini dikerim...'

Baksana eskiden sevgiliye bakarken, onun özelliğini kabul edip, ona sahip olma arzusu olmadan sevebilmeyi bilirlermiş. Dalından koparsa, çiçek olma özelliğinin gideceğini bilir ve onun çiçek olarak kalması için severlermiş. Şimdi çiçek dalında değil, elindeyken anlam buluyor bazılarında. Koparıp koklayamadığı sürece onu çiçek olarak algılamıyor. Çünkü önce ona sahip olmak istiyor, sonrası malum... çiçek solacak veya sahibi sıkılacak. Anne babalar evlatlarıma, eşler ve sevgililer birbirlerine, patronlar çalışanlarına, siyasetçiler yanındakilere, arkadaşlar birbirlerine, herkes herkese sahip olma arzusunda artık. Satın alınmış sevdalar varken tabii ki insanlar telaşlanır, çünkü ne kadar koşarsa o kadar çok yakalar. Peki koşanlar izleyebilirler mi çiçekleri? Koklayabilirler mi? Anda olan her şeyi sona alma artık, sonda bekleneni de ana koyma hayal olarak. Dizilerdeki karakterleri evlendirmek, yarışmalardakini kazandırmak, sevdiklerini tt yapmak, çıkarına uymayanları yok etmek isteyen insanlaradır bu sözüm: Sen ne kazanıyorsun? Kazandığını zannettiklerini nereye götürüyorsun? Yarına uyanacaksın ya, nasipse, ilk uyandığında ne söyleyeceksin kendine?
...

*

Selvi odaya gelip Enes'e baktı

Selvi: Enes, yavrum ablan aradı birazdan geliyorlarmış... Uyudun mu Enes, uyu yavrum, (kapı çaldı) hah geldiler galiba. Diyerek kapıyı açtı. Ali ve Nazlı gelmişlerdi

Nazlı: Selvi Teyze dedi üzgünce

Selvi:(telaşlı ve merakla ağlamaya başlamıştı) Ahhhhh Nazlı!

Nazlı: Ağlama ne olur, Enes odasında mı?

Selvi: Uyuyor kızım.

Ali: iyi mi?

Üzümlü Kek (AlNaz)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin