2

486 19 1
                                    

jeongin okul günü yine derse giremeyip okulun arka kısmında bulunan parkta yan sınıftan sıkıştırılan gençler tarafından aşağılanıyor, türlü türlü kol hareketlerine maruz kalıyordu. gerçi bu onun için hiç sorun değildi. bir şey hissedemediği sürece onun için hiçbir sıkıntı olamazdı.

kollarını arkasında birleştirip başını ise öne doğru eğerek karşısındaki gençlerin ona karşı gülüşmelerini sessizce dinliyordu. jeongin'in beyninin içinde yankılanan tek bir sözcük bile yoktu. onları ne bir dövme isteği ya da buradan kaçma isteği... bomboş zihinle yapabildiği tek şey burada dikilmekti.

genç oğlana doğru yaklaşan adım sesleriyle birlikte jeongin başını kaldırma gereği duymayarak önündeki kumlarla bakışıyordu.

"hey, cidden meraktan öleceğim. erkeklerle düzüştüğün doğru mu?"

jeongin böyle önemsiz laflara takılmazdı. gülüp geçerdi. hatta şu an tam da dediği lafa gülmeye başlarken kafasını kaldırdı. onlara istediği ne varsa verecekti. "evet. zevkten bayılma noktasına bile geldim biliyor musun?" karşısında sigarasını yudumlayan çocuğun yüzündeki alaycı ifade gitmiş, jeongin'in dediği laf yüzünden ciddi bir ifade ile ona iyice yaklaşarak tek eliyle saçını sertçe tutmuştu.

"siktiğimin homosu seni. iğrenç herif!"

saç diplerinde derin bir acı hisseden jeongin gözlerini karşısındaki çocuğa dikerek sessizce kıkırdamaya başladı. "özür dilerim."

özrü asla bitmedi jeongin'in. ardı ardına bıkmadan saçını tutan çocuğa karşı bir sürü özür dileyerek eğilmeye başladı. bu yaptığına deli gibi gülenlerin arasında hyunjin'de vardı. diğerlerine göre yüksek sesten ziyade sadece gülümseyerek bir köşede oturuyor, diğerlerinden olabildiğince uzak kalmaya çalışıyordu.

hyunjin saate ufak bir göz attıktan sonra oturduğu taştan bedenini ayırarak arkadaşlarının arasına karışmıştı. "zil çoktan çalmıştır. gidin artık. ben bununla ilgilenirim."

arkadaşlarının jeongin ile uğraşmasına artık daha fazla katlanamayan hyunjin gitmeleri için okulu bahane ederken hiçbir şey çaktırmamak adına yüzündeki ifadeyi  bozmamaya çalışıyordu. o sırada jeongin özür dilemeyi kesmiş, eskisi gibi tekrar yerle bakışmaya başlamıştı.

"tamam. hızlı gel sen de."

arkadaşlarını gülümseyerek onaylamış, onlar gidene kadar arkasından bakakalmıştı. nihayet arkadaşları parktan izlerini kaybettirince hyunjin büyük bir iç çekişle oturduğu yere geri dönmüş, sigara içmek için elini çoktan arka cebine atmıştı.

"öyle durma. beni onlar gibi hissettiriyorsun."

hyunjin sigarasını yavaş yavaş yudumlarken o sıra jeongin hiç düşünmeden hyunjin'in yanına oturmuş, merakla ona bakınıyordu. bunu fark eden hyunjin ise kafasında soru işaretleriyle içinden neyimi inceliyor diye düşünmeden edememişti.

kusursuz...

jeongin'in hyunjin'e karşı içinden geçen ilk kelime bu olmuştu. kusursuz bulduğu bu çocuğa doymadan saatlerce bakabilirdi.

"yüzümde bir şey mi var?"

hyunjin bu bakışların sebebini öğrenmek için jeongin'e soru yönelterek ondan bir cevap bekledi. jeongin ise ona istediğini vermeyip dediği tek şey sigara olmuştu.

"sigara... hyung! ben de sigara istiyorum."

hyunjin bir süre bekledikten sonra elini tekrar arka cebine atmış jeongin için bir dal sigara çıkarmıştı. sigarayı ona verdikten sonra önüne dönüp karşısında bulunan ağaçları sakinlikle seyretmeye başladı. okula gitmesi lazımdı fakat umursamadı. bugünlük gitmesem de olur diye düşündü. arkadaşlarının yüzüne bakıp onlarla takılacak hali yoktu. hatta yavaş yavaş bundan nefret etmeye başlıyordu. ama insanlar bazen bir şeylere katlanmak zorunda kalabiliyordu. mesela hyunjin'in hoşlanmamasına rağmen sürekli yanında bulundukları arkadaşları gibi.

"hyung."

jeongin gülümseyerek dudaklarının arasında buluşturduğu sigarayı hyunjin'in yakması için ona bakınıyor, heyecanla bekliyordu. hyunjin gözlerini jeongin ile buluştururken bir süre gözlerinde takılı kaldı. ardından şöyle düşündü.

gözleriyle gülümsüyor resmen.

jeongin daha fazla dayanamayarak yüzünü ona yaklaştırmış artık yakması için bacağını pat patlamıştı.
hyunjin jeongin'in yüzüne doğru yaklaşıp ağzındaki sigarayı dikkatli bir şekilde onun sigarasıyla birleştirerek sigarasının yanmasını bekledi. bir süre beklemek zorunda kaldılar. yanan sigarayla ilk uzaklaşan jeongin olunca bir yudum alarak ayağa kalkmış hyunjin'e sade bir veda ile ortamdan gitmek istemişti.

önce eve gidip yemek yiyecek, ardından kaykayını alıp geceye kadar dışarıda takılacaktı.

"şimdiden gidiyor musun?"

merakla jeongin'in arkasından bakınan hyunjin tek kalacağı için biraz boşlukta hissetmişti. "kalmamı mı istiyorsun?"

hyunjin'in sorduğu soruya soruyla cevap veren jeongin ise yüzüne bakındı. "fark etmez. sadece tek başıma sıkılacağımı düşünüyorum. okul günü ne yapabilirim ki ayrıca?"

"okula geri dön o zaman."

jeongin mantıklı ve basit bir cevapla hyunjin'e son sözünü söyleyip arkasına bakmadan yürümeye başladı. istediği cevaba ulaşamayan hyunjin ise büyük bir memnuniyetsizlikle dudaklarını büzmüş, tek bir kelime bile edemeyerek jeongin'i arkasından izlemekle yetinmişti.

bütün bedenini esir alan keyifsizliği onu zorla da olsa okul kapısının önüne getirirken derin bir nefes aldı. şu anlık kafasına koyduğu şey sadece hiç kimseyle konuşmamaktı. özellikle de sınıftakiler ile. az önce parkta yaşadıkları yetmemiş gibi bir de gülerek bunun dalgasını geçeceklerini çok iyi biliyordu hyunjin. bu yüzden her zaman ki gibi bir kez daha arkadaşlarının söylediklerini görmezden gelecek ve okul saati bitene kadar uyuyacaktı.

-

jeongin'e göre huzur, kesinlikle sevdiği bir şeyi saatlerce izlemekti. küçüklüklüğünden beri hobi edindiği kaykayı ile skate-parka gelmiş, arkadaş grubuyla eğlenenleri veya kaykay sürenleri büyük bir mutlulukla izliyordu. üzerine oturduğu kaykayı ile çenesini kollarıyla birlikte dizinde sabitleyerek etrafı inceliyordu.

tek olması onun açısından sorun değildi, jeongin mutlu olmak için birilerine ihtiyaç duymazdı zaten. kendi eğlencesini kendisi yaratıyor veya bulabiliyordu. aynı, şu an yaptığı gibi hiçbir zahmete girmeden anın verdiği heyecanla insanları seyrediyordu.

"hey! bize katılmak ister misin?"

tanımadığı birisi nefes nefese kalarak yanına ulaşırken ardından bu soruyu yöneltmişti. jeongin karşısındaki bu genci baştan aşağı süzerek teklifini düşünmeye başladı. reddetmek için hiçbir sebep göremiyordu. "olur."

genç oğlan sırıtarak arkasına dönüp arkadaşlarına seslenirken jeongin de o sıra ayağa kalkıp kaykayını almıştı. "kabul etti! hadi gidelim." adını bilmediği hatta sorma zahmetine bile girmediği bu çocukla ne yapacağı umrunda değildi. daha çok anın verdiği heyecanı tadar gerisini düşünmezdi.

really meant | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin