pencereden içeriye vuran güneş yüzünden yüz ifadesini uyanır uyanmaz buruşturan jeongin gözlerini aralamaya çalıştı. karşısında ağlayarak yanına çökmüş olan kardeşi ise berbat bir durumdaydı.
jeongin neden ağladığını gayet iyi biliyordu. kardeşinin ağlamasının nedeni kesinlikle jeongin'in kolunda bulunan kesikler yüzündendi. o sıra dikkatini koluna vererek derisinde kurumuş olan kana göz attı.
"bunu... bunu neden yaptın?"
şiddetli hıçkırıkları arasında abisine çaresizlikle soru soran genç çocuk iki eliyle başını tuttu. ağlayınca hep başı ağrırdı çünkü. jeongin bunu bilerek yavaşça kardeşini göğsüne dayadı.
"okul için hazırlan hadi."
"hayır, pansuman yapalım. lütfen..."
"alışamadın mı hâlâ? ben buyum."
jeongin kardeşini kenara bırakıp yavaşça ayaklandı. kardeşi gözleri yaşlı bir şekilde bir süre onu izledi. yüzünde hiçbir ifade bulunmayan jeongin'e karşı öfke doluydu. ama bu öfkesini ona yansıtamayacak kadar da çaresiz hissediyordu.
hiçbir zaman düzelemeyecek olması onu strese sokuyor, ne yapması gerektiğini kendi kafasında sürekli kurmasına sebep oluyordu.
"önden okula git hadi. benim de birazdan gitmem lazım."
ruhsuzca kardeşini geride bırakmış, ikisinin kıyafetleri bulunduğu dolaptan formalarını çıkarmıştı.
"al bakalım.."
jeongin formayı kardeşinin kolları arasına usulca bırakarak yatağına geri döndü. sadece birazcık gözlerini dinlendirmeye ihtiyacı vardı. ardından direkt okula gitmeyi düşünüyordu. bedenini yatakla buluşturarak bir süre nedensizce tavanı seyretti.
hafiften acıdan sızlamaya başlayan kolunu karnının üstüne koyarak gözlerini kapattı. bu da geçecekti. izi kalsa da geçecekti mutlaka.
-
"cidden kafayı yemiş bu çocuk."
"ilgi için yaptığı o kadar belli ki."
"neden daha derin kesmedin ki?"
sınıfta jeongin'in başına toplanan öğrenciler kuru kanla kaplı, temizleme zahmetine bile girmemiş olan bileğine dik dik bakıp dalga geçerken onun tek yapabildiği şey sırasında yazılanları sessizce okumak oldu.
derin bir nefes aldı ve içinden okuduğu şeyleri tekrar gözden geçirdi. bu okuldaki öğrencilerin kimseye acıma duygusu yoktu. özellikle de jeongin'e karşı.
sırasında yazılan şeyler çok belliydi. jeongin'e her gün söylenen hakaretlerin aynısı sırasında bulunuyordu.
bir iyilik yap ve intihar et.
ilgi manyağı.
siktiğimin homosu.
ibne kılıklı.
ve bunlar sadece birkaçıydı. jeongin'in yerinde bir başkası olsa bu dünyaya karşı çabucak yenik düşebilirdi. fakat dayanabiliyordu bir şekilde. yaşadığı zorluğu görmezden gelerek anı yaşıyordu. kendini böyle de avutabiliyordu.
"hey jeongin!"
jeongin'in başında bulunan kalabalığın ortasından giren ve ona seslenen çocuk tam olarak hyunjin oluyordu. "bay kang seni çağırıyor."
hyunjin önce cevap beklercesine jeongin'in yüzüne bakındı. ardından milletin neye dikkat kesildiğini görünce yavaşca bakışları kolunu buldu. gördüğü görüntü karşısında kaşları korkuyla kalkmış, hızlıca elini ağzıyla kapatarak sınıftan dışarı koşmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
really meant | hyunin
Teen Fiction🚫 bu fic kötü alışkanlıklar ve +18 barındırır, ona göre okumanız tavsiye edilir. 🚫 hayatını çoktan kendi kafasında bitiren jeongin ve onu rahat bırakmayan hyunjin.