| GİRİŞ |

84.8K 2.5K 307
                                    



Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.






On Yıl Önce, İstanbul


Koştum... Koştum... Nefesim kesilene kadar. Gözlerimden akan damlalar yanağımdan süzülüp boynuma yol alamadan havaya karışana kadar. Bacaklarımdaki kaslar tükenene kadar. Kalbimin tam üzerinde bir yumru oluşana kadar koştum. İnsanlara çarparak, yalpalayarak yolları kat ediyordum. Sol göğsümün altında anbean büyüyen endişe duygusunu yok saymak zorundaydım. Alt dudağımın titremesini engellemek için dişlerimi dudağıma sertçe geçiriyordum. Ellerimin titrediğini düşünmemek için onları yumruk hâline getiriyordum.

Gözümün önünde siyah noktalar uçuşmaya başladığında aniden durdum. Hızla alıp verdiğim nefesler eşliğinde bulanık görüşümle giriş kapısını aradım. Diz kapaklarımın titremesini umursamadan kapıyı bulduğumda yeniden koştum. Bedenimin iflas etmesine yakın otomatik kapıdan girdim ve hızlı adımlarla etrafa bakınmaya başladım. Gözlerimi pasaport kontrolü için yolu işaretleyen tabeladan alıp yeniden koştum.

Gitme! Beni bırakıp gitme! Gidemezsin!

Merdivenlerden hızla çıkıp tabelanın gösterdiği yöne doğru yol aldım. Çarptığım insanların arkamdan bağırdıklarını, küfrettiklerini, homurdandıklarını duyduğum hâlde aldırmıyordum.

Ve sonra...

"Barkın!"

Bağırışımla tüm gözler bana döndüğünde, o da kısa bir duraksamadan sonra yüzünü bana dönmeye başladı. Yavaşça bedenini bana çevirdiğinde şaşkındı. Dudaklarımı birbirine bastırdığımda engelleyemediğim ama sadece benim duyabildiğim küçük bir hıçkırık döküldü dudaklarımdan.

Gözleri yüzümü tararken yine gözlerindeki karmaşayı gördüm. Kaşlarını çatarak beni süzdüğünde gözlerine odaklandım. Birkaç gün önce olsa, böyle bir kıyafetle çıktığım için deliye dönerdi. Üzerimde koştuğumdan dolayı bedenime yapışmış, omzumdan düşen turuncu, ince bir bluz, altımda bacaklarımı saran siyah bir tayt, ayağımda ise spor ayakkabılar vardı. Saçlarım ise terlediğim için boynuma, yüzüme yapışmıştı.

Kafasını iki yana sallayarak bana doğru gelmeye başladı.

Başladı ama anlamadı. Kalbimdeki sancıyı hissetmedi. Yüreğimin kan ağladığını görmedi. Aklımı yitirmeye yakın olduğumu bilmedi.

"Belde?"

Benim öfkem buraya kadardı işte. Onun dudaklarından ismimi duyduğum saniye kasırga diye tanımladığım öfkem tuzla buz olup kayboluyordu. Günlerdir içimde büyüttüğüm öfke aniden yok olmuştu.

SEVDANIN TÜRLÜ YÜZÜ | ANKA KUŞU (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin