Ceren ve Toprak seçimlerini tamamladıktan sonra odamdan çıkmışlardı. Yüzümü soğuk su ile yıkamak için odamdan çıktığımda kapıda bekleyen kişi ile duraksadım.
"Hâlâ Paris'tesin."
"Ben buradan hiç gitmedim Toprak." Uzun zaman sonra dilime aldığım adı ile ona baktım.
"Hiç değişmemişsin."
"Sen değişmişsin, görüyorum ki gerçek aşkını bulmuşsun."
"O konuya gelirsek eğer..." Sözünü kesip ben konuşmaya başladım.
"Bana açıklama yapmana gerek yok Toprak."
"Eğer rahatsız olursan başka bir firma ile görüşebilirim."
"Hayır, en iyisini ayarlayacağım hiç şüphen olmasın."
"Güzel, sonuçta üstünden 6 yıl geçti değil mi, her şey geçmişte kaldı." derken gözü boynumdaki kolyeye gitti. Durumu fark ettiğimde elimle kolyeyi kapattım.
"Evet öyle, şimdi gitmeliyim yapmam gereken işler var." Cevap vermesini beklemeden lavaboya girdiğimde, aynadan dolan gözlerimi net bir şekilde görebiliyordum.
Hâlâ kolyede duran elimi yavaşça indirdiğimde yeniden o güne gittim ve içimden sonsuza dek o günde kalmayı diledim.
6 yıl önce, Paris
Toprak ile tanışmamızdan sonra her gün aynı yere gidip onu beklemeye başlamıştım. böylelikle aramızdaki samimiyette artmaya başlamıştı.
Birbirimizin dertlerini dinlerdik, nasihat verirdik hatta bazen saçmalardık. Bu ona karşı derin duygular hissetmeme sebep olmuştu.
Liya İtalya'ya dönünce Paris'teki tek arkadaşım Toprak olmuştu. Bu neredeyse her günümü onunla geçirmemi sağladı.
Yine bir gün tek başıma bir ağacın gölgesinde otururken her zamanki klasiğim olan papatya falına bakıyordum.
"Seviyor, sevmiyor, seviyor..."
Ne zaman sevmiyor olarak biteceğini anlasam o falı yarım bırakırdım, bu da öyle olmuştu.
"Her gün bu ağaçların altında ne yapıyorsun merak ediyorum."
"Sadece oturuyorum."
"Papatyaları seviyor muydun?" Etrafa baktıktan sonra bana döndü.
"Evet, kim sevmez."
"Haklısın çok güzeller ama senin yanında bir hiç." Cümlesiyle gözlerimi kaçırdım, yanaklarımın yandığını hissediyordum.
Önüme düşen bir tutam saçımı kulağımın arkasına attığında kalbim daha da hızlı atmaya başlamıştı.
"Bugün bir şeyler yapıyor muyuz?" Sorusuyla biraz daha rahatlamıştım.
"Olabilir, senin arkadaşlarını da çağırırız."
"Onlara gerek yok, sadece ikimiz olalım istiyorum."
"Peki nasıl istersen."
"Akşam 8'de seni alırım o zaman, görüşürüz." Yanımdan kalktığında derin bir nefes aldım ve kalbimi tuttum.
Toprak, kalbim için fazla zararlıydı.
Son dersimden sonra aceleyle yurda gittim ve ne giymem gerektiğini düşündüm.
Uzun çabalar sonucu açık pembe mini kalem eteğimin üstüne beyaz bir büstiyer giyip üstüne eteğimle aynı renk olan ceketimi geçirip Toprak'ı beklemeye başladım.
Onu beklerken ördüğüm saçlarımdan vazgeçip düzleştirmiştim, ardından telefonumum çalması ile heyecanla aşağı indim.
Toprak siyah kotu ve yine düz siyah tişörtü ile karşımda duruyordu.
Yanına yaklaştığımda bana elini uzatmasıyla şaşırsam da elini tuttum, yüzümdeki aptal gülümsemeyi herkesin gördüğüne emindim.
"Nereye gidiyoruz?"
"Fazla uzak değil." dedi ve benim kampüsümün yakınlarında bir yere girdik.
Bu kafeyi daha önce hiç görmemiştim ve geç öğrendiğime de biraz pişman oldum çünkü içi çok güzeldi.
Beraber kafenin arka bahçesine geçtiğimizde etrafta çok fazla kişi yoktu.
Masaya oturduğumuzda garsona siparişleri verdik ve hızlı bir şekilde gelmişti.
"Buranın tatlısı çok güzeldir." diyen Toprak'a gülümsedim.
"Buraya çok mu gelirsin?"
"Hayır bir arkadaşımdan duydum aslında." dediğinde gülümsemem daha da genişledi, ne olursa olsun beni gülümsetebiliyordu.
İkimizde hem yemeğimizi yiyor hem de sohbet ediyorduk, hakkında çoğu şeyi bilsem de daha fazlasını öğrenmek istiyordum.
"Neden Paris'te okumak istedin?" Sorusuyla gülümsedim.
"Annem ile babam burada tanışmış, ikisi de bir tatil için buraya gelmiş ve tanışmışlar. Annem sürekli anlatırdı bu yüzden ben de şansımı deneyip buraya geldim."
"Biz de burada tanıştık." Toprak bana gülümsediğinde ben de ona yalancı gülüşümü sundum.
Anne ve babamın burada sarhoş olup tek gecelik bir ilişki yaşadığını, ikisinin de başkalarıyla evli olduğunu hatta babamı tanımadığımı söylemedim. Sadece gülümsedim çünkü bizim sonumuz mutlu olsun istiyordum.
"Peki sen?" Merakla gözlerini büyüttüm.
"Benim seninki gibi bir hikayem yok, arkadaşlarım burada okumayı çok istiyordu. Bu yüzden buradayım ama iyi ki gelmişim." diyip bana gülümsedi.
"Okulun bittikten sonra da burada mı kalacaksın?" Sorumla biraz düşündü.
"Babam işlerin başına geçmemi söyleyecektir, sen?"
"Ben bir süre daha buralarda olurum, eğer yine yolun Paris'e düşerse beni ara."
"Kim bilir belki de hiç gitmem ve senin yanında kalırım." Toprak ayağa kalktığında ne olduğunu anlamamıştım.
Boynumda hissettiğim soğuklukla irkildiğimde, boynumda duran papatya desenli kolyeye baktım, ardından onu takmaya çalışan Toprak'a konuştum.
"Toprak..." Fakat konuşmamı engelleyip kendisi konuştu.
"Beraber burada yaşayalım Rabia, sen ve ben değil biz olalım. Artık tek bir papatyan olsun, yaprakları sadece 'seviyor' çıkartan."
Dudaklarını, öpücüğünü boynumda hissettiğimde kalbim deli gibi atıyordu.
"Seni seviyorum Rabia." dediğinde gözlerime bakıyordu, başımı biraz daha ona çevirdim ve dudaklarına minik bir öpücük kondurdum.
"Ben de seni seviyorum Toprak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARİS
Teen Fiction[ TAMAMLANDI ] Aslında sana söylemek istediğim bir sürü şey var fakat sadece şunu söylemek istiyorum lütfen artık gel, sensiz yapamıyorum. Beni kendine bu kadar alıştırmışken kaybolmana dayanamıyorum, hayalini kurduğumuz bu sokaklardan sensiz geçme...