dört

38 4 10
                                    




__________





__________

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.








Dördüncü Bölüm





Bazen düşünüyorum da hayata kedi olarak gelmiş olsam nasıl olurdu?
Bütün gün, yumuşak bir yerde yatıp uyuklasam, birileri gelip tüylerle kaplı başımı sevse ve sonrada öylece yatmaya devam etsem?

Kesinlikle güzel olurdu.
Gelecek doğum günümde, sonraki hayatımda kedi olarak doğmayı dileyeceğim.

Kediler okula gitmiyorlardı, yüksek not alma kaygıları yoktu. Üniversitenin ne olduğunu bile bilmiyorlardı.
Ve bütün tenizliklerini küçük dilleri ile yapıyorlardı.

Bense şu an ciğerlerimi eriten kimyasallarla hem temizlik yapıyordum hem de galiba ekilmiştim.

Okulun bittiğini gösteren zil çaldıktan sonra kapalı spor salonuna inmiştim.
İçeri girdiğimde Min Yoongi çoktan oradaydı. Tribünlere rahat bir şekilde oturmuş elindeki telefonu ile ilgileniyordu.
Beni fark ettiği zaman bir şey demedi. Yerinden kalkmadı bile. Sadece göz yuvarlarını hareket ettirdi ve bana baktı. Bu bakış 1 saniye bile sürmeden telefonuna bakmaya geri döndü.

O an ona gerçekten o kadar sinirlenmiştim ki! Ama hiçbir şey diyemedim. Sadece ayakta öylece dikildim. Çok sinir bozucu bir tipti, ama yalan yok, ondan çekiniyordum.


Kim ondan çekinmezdi ki?

Merhaba desem bile ne tepki vereceğini ya da karşılık olarak ne söyleyebileceğini kestiremediğim bir tipti.

Bir süre ayakta dikilmiştim işte bende. Ne yapacağımı bilemeden öylece basketbol sahasının ortasında durmuştum.
Aynı zamanda tedirgindim.
Kimi kandırıyorum, çok tedirgindim.

Bir süre beynimdeki düşünce havuzunda yüzdükten sonra temizlik yapmaya başlamanın en iyi fikir olacağına karar vermiştim.

Zaten gerekli malzemeler spor salonunun hemen köşesinde duruyordu.
Paspası aldım ve girişten başlayarak yerlerini silmeye koyuldum.
Tanrım, her yerde o kadar çok top ve ayak izi vardı ki, basketbol takımının günde kaç defa maç yaptığını merak ettim.

Paspası sağa sola hareket ettirerek yerleri silmeye devam ettim.
Bir an gerçekten dalmış ve tamamen işime odaklanmıştım, ta ki içeri paldır küldür birileri girene kadar.

Min Yoongi'nin kendisi gibi tuhaf arkadaşları bağıra bağıra bir şeyler konuşarak kapalı spor salonundan içeri dalmışlardı.

Tabii onları tanımıyordum ama benim yanıma değil yeşil saçlı oğlanın yanına gelmişlerdi.
Bu yüzden arkadaşları olduğunu düşünmüştüm.
Ve zaten benim yanıma gelecek herhangi bir arkadaşa da sahip değildim.

Min Yoongi ayağa kalktı ve gülerek telefonunu kapatıp arka cebine koydu.
Demek ki kafasını kaldırmadan telefonu ile ilgilenmesi sadece bana özel olan bir muameleydi.
Ona karşı gözlerimi devirmek istiyordum ama bunu yapmadım.

Onları aldırmamaya çalıştım.
Ama korkutucu gözlerinin üzerimde dolaştığını çok net hissediyordum.
Bir de aralarında biri vardı ki gözleri kocaman ve yuvarlaktı.

Özür dilerim Newton, sana bir daha asla- asla küfür etmeyeceğim!
Bunların hepsi kesinlikle fizik çözerken Isaac Newton'a ağza alınmayacak laflar ettiğim için oldu! Eminim! Kafama elma yağacak!

Başımı yukarı doğru kaldırdım.
Spor salonun yer yer boyası dökülmeye yüz tutmuş tavanına gözlerimi diktim.
Ah, beni az et Sayın Newton! Daha çok belaya bulaşmak istemiyorum.

Belki abarttığımı düşüneceksiniz ama inanın bana bütün hayatını derslerine adamış, geceleri dahi uyumadan test çözen ve başka hiçbir şey yapmayan benim için şu an olan her şey aşırı dozda aksiyon içeriyordu.
Ayrıca anksiyete bozukluğum durumu daha da kötüleştiriyordu. Pireyi deve yapıp zihnimin ücra köşelerinde kendimi hırpalıyordum.

Galiba Newton özrümü kabul etmişti.
Çünkü kısa bir süre sonra bir çeteyi andıran Min Yoongi'nin arkadaşları spor salonundan çıkmıştı.

Ve şu an ikimiz büyük salonda yalnız kalmıştık.

Bir anlığına onun da gideceğini sanmıştım.

Ne yaptığına bakmak için arkama döndüm.
Converse giydiği ayakkabılarıyla attığı adımların sesleri yankılanıyordu.

Salonun köşesinden paspas aldı ve bana doğru gelmeye başlamıştı.
Sonunda, yardım edecekti.
Zaten salonun yarısını temizlemiş sayılırdım.

Bir şey demedi.
Yine.
Ama zaten dese ne diyecekti ki?
Böyle tiplerin benimle ne işi olurdu?
Zaten benimle kimsenin işi olmuyordu genelde.

Yanımda sessizce benimle birlikte tozları silmeye başladı.

Tuhaftı. Samimi değildi, güler yüzlü değildi, canayakın değildi hatta korkutucu bile değildi. -Aslında çok az korkutucuydu. Ama çoğunlukla tuhaftı. Onun hakkında ancak 'tuhaf' şeklinde bir betimleme yapabiliyordum.
Çünkü dahasını öğrenmemize izin vermeyecek kadar soğuk kanlı biriydi.

Ve soğuk davranmaya devam etti.

Alaycı bakışları vardı.
Kaba bir adamdı.

İşimiz bittiğinde benden önce davrandı ve elimdeki paspası alıp eski yerine koydu.
Ani hareketleri beni ürkütüyordu.

'"Ah- Teşekkür ederim."

"Teşekkür etme ya da lütfen deme."

Sonra ise adımlarının yankılanmasına izin vererek salondan çıktı.
Bense buram buram deterjan kokan spor salonunda yalnızlığım ile birlikte kalmıştım.







Dördüncü Bölüm Sonu




__________





-elissabatq




exam playlist | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin