Küçük prens.

832 100 32
                                    

İyi okumalar🌻

Küçük iniltiler, küçük prensin serçe parmağını kaldırarak dünya içinde savaşa sürüklendiği o buhran hatıranın içinde dolaşıyorken başımda bir taç vardı. Yüzünü seçemediğim bir prens bana doğru geliyordu, her yerde bir bereketli yeşerti başını alıp götürmüştü. At kişnemesi duydum, daha önce hiç görmemiştim ve bunu beni korkutur muydu diye düşündüm. O anda düşündüğüm tüm mercekler kendisini patlatarak, semaya kırmızı sulu boyanın fırçasından bir damla attı. O da neydi? Mavi gök yüzü mora döndü. Simden yıldızlar ortaya çıktı. Tacımın üzerinde benimle haraket halinde olan bir bulut ortaya çıktı.

Ağaçlar benimle konuşmak istercesine tüm yapraklarının hışırtısı ile ince dallarını ayaklarıma doğru eğmeye çalıştı. Tebessüm ediyordum, onlarla konuşmak istiyordum, lakin ağzımı açmak istememle önümde biten atın iki ayağını kaldırarak nallarını dikmesi ile yere düştüm. Kalbim yüzünü seçmediğim ama üzerinde beyazdan kaftanlığı ile başımı döndürüyordu. Çok temiz ve güzel görünüyordu.

Yüzüne bakmak istedim ama prens ondan önce bana yumuşak görünen ellerini uzattı. "Hadi Taehyung," dedi. Sesi sıcacıktı. Ellerini tutarak beni ayağa kaldırmasına izin verdim. Etrafımızda olan yeşillikler hızla büyüdü. Çiçekler açtı, ruhumun bahçesi coşarak kuşlarının cıvıltıları ile gözlerimde görünen dünyayı daha da aydınlattı. Küçükken resim defterime pastel boyalarımla çizdiğim o yerdeydim. Hayalimde olan yerdeydim. Ama neden prensestim ve prens kimdi?

Prense bakarken, bulanıklaştı yüzü... "Taehyung," dedi. Baktığım yerde saçları görünüyordu, yüzüne dokunmak için elimi uzatacaktım ama uzatmam ile orada yer alan galaksinin boşluğuna çekildim. Beni yüzünden geçirdi. "Ne oldu sana böyle birden bire aptal şey?" Dedi, sesi daha derinden duyuldu.

Ben karanlığa düştüm. Sıcacık olan bahçem olmazken, zemin üstüne kapaklandım. Biri elini sürüyordu gözlerime, yanaklarımda mıncırıklanmaya benzer bir hareketlilik yüzümü sızlatıyor ve algısı kapalı soğuk yemiş ayaklarımın sızladığını hissediyordum.

"Şşt, sakin olsana sen." Diyen sesin çatlak vermesi, yelpazesi yorgunca açılıp kapanan gözlerimi açmaya meyil ettirirken beni, sığ suların yüzeyinden çıkarak yaşamak için ciğerlerini rahatlatmaya çalışan acemi bir yüzücü gibi derin derin nefesler alarak öksürdüm. Açlığa benzer korkunç bir yoksunluk duygusu musallat olmuştu. O narin elleriyle yüzümü bir dev kuvvetiyle yakalayan küçük Bey'in korkusu yüzünden aklımın içinde olağanüstü notalar çalıyor ve son notası tiz olurken, kulaklarımı tırmalıyordu bu ses.

Çok yakınımdaydı, çok...

Deli bir kuvvetle yüzümde duran ellerini itmeye çalıştım. Kendimi güvende hissetmiyordum. Ne yapmaya çalıştığımı anlayarak, "Tamam, bak dokunmuyorum sana." dedi. Üzerimden tamamen çekilerek görüşümü rahatlattı. Olduğum yerin farkındalığı geçici olarak midemi bulandırdı. En son koridorda yere doğru yığıldığımı hatırlıyordum. Ama burası evin küçüğünün yatak odası ve mahrem yeriydi. Yumuşak ve pohpohlanmış beyaz çarşaflı yatağın üzerinde yarı uzanır bir haldeydim. Bu utanç vericiydi. Yerimden kalkmaya çalıştım ama düşme hissi ile yerime oturdum.

Ama gitmem gerektiğini düşündüğümden panik halindeydim.
"Ne olduğunu söyleyecek misin bana? Sağlık sorunun mu var?" Diye soran bir adamın, ani ilgi dolu tavrı beni şüpheye düşürdü. Ama yüzünün hiçbir karışında alay yoktu, sözlerinin ağırlığında bir alay.

Yalın ayak oluşu, üzerine giydiği dar bir boğazlığı kazağı ile bana daha öncesinde bir ucube olduğumu yansıtan o göz parıldamaları dahi yoktu. Ellerini kollarına bütünleyip, sıkıyordu. Gergin duruyor, saçlarından ötürü kaşlarının çatık duruşu anca belli oluyordu. Gözleri haricinde her bir yana baksamda, rast geldiğimde beni buraya sürükleyerek mi götürdü yoksa kucağına mı aldı diye düşünüyordum? Veyahut bana bu iyiliği yaptı, onun yüzünden fenalaştığımı düşünerek vicdan azabı mı çekiyordu?

ruh bahçemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin