Hastanede yapılan muayene sonucu, iç kanamam olduğundan şüphelenen doktor neyse ki haksız çıkmıştı. Sağ el bileğimi ciddi şekilde incittiğim için doktor bir süre kendimi zorlamayarak dinlenmemi söylemişti.
Hastaneden çıktıktan sonra Hyunjin'e eve gideceğimi söylemiştim fakat kabul etmemişti. Kısa bir tartışmanın sonunda, "Benim yanımda güvende olursun. O adamların peşini bırakmak gibi bir niyetleri olduğunu sanmıyorum." diyince kabul etmiştim.
Madem onun yüzünden bu hâle geldim, sorumluluk alıp ilgilensin. Kendi isteğiyle olması hoşuma gitmişti, orası ayrı. Beni orada yalnız bırakmış olmasına olan sinirim biraz olsun yatışmıştı bu sayede.
Motosiklet yavaşladığında, Hyunjin'in sırtına yasladığım başımı yana çevirerek nerede olduğumuza baktım. Jiseo'yu getirdiğim yer olan, inşaatlarla dolu bölgeye gelmiştik. Motosiklet çok geçmeden iyice yavaşlayıp durdu.
İçeri geçtikten sonra, Hyunjin onu takip etmemi işaret ederek yukarı çıkan merdivenlere yönelmişti. İlk defa karşılaştığım bu ortam yüzünden şaşırmıştım. Fabrikadan bozma bir yerdi sanırım. Pek incelemeye fırsat bulamadan Hyunjin'i takip ettim.
Üst kata çıkınca birkaç adım sonra bir kapıdan içeri geçmiştik. Eski ve paslanmış yatak başlığını görünce kaşlarımı çattım. Yatağın üstündeki çarşafı kaldıran Hyunjin'i izledim şaşkın şaşkın.
Yani, tamam. Ben de harika bir ortamda yaşadığımı söylemiyordum ama bu da biraz... İnsan burada hasta olurdu, yaşayamazdı ki.
Odadaki varlığını, Hyunjin yanına gidince fark ettiğim tahta dolabı baştan aşağı süzdüm istemsizce. Boya namına bir şey kalmamıştı üzerinde. Kapağının gıcırdamasına karşılık tebessüm ettim. "Burada yaşıyordun yani." dedim.
Patronum bana, onun gidecek bir yeri olmadığını söylemişti. Eh, haksız sayılmazdı. Böyle bir yerde kalmaktansa her akşam bir markette uyumayı ben de tercih ederdim aslında.
Hyunjin, dolaptan çıkardığı çarşafla bana döndü. "Hm. Benim odam burası." dediğinde başımı sallamıştım hafifçe. Çarşafı sermesine yardım ettikten sonra, "Dinlenmen lazım, uyu biraz." demişti yatağı işaret ederek.
Yatağa oturdum. "Sen nerede yatacaksın?"
"Aşağıda yatarım. Dur, sana kıyafet vereyim. Bu üstündekilerle rahat edemezsin." Tekrar dolaba ilerlemesini ve kısa bir süre düşünceli düşünceli dolabın önünde dikilmesini izledim. En sonunda iki parça kıyafet alıp bana dönmüştü. Bana verdikten sonra da bir şey demeden, kapıyı kapatıp odadan çıktı.
Her yerim ağrıyordu cidden. Elimden geldiğince hızlı bir şekilde üzerimi değiştirdikten sonra uzanmış ve örtüyü üzerime çekmiştim. Gözlerim hemen kapansa da uyuyakalmadan önce, Hyunjin'in başına bir şey düşüp düşmediğini düşündüm.
Hyunjin kim, beni hastaneye götürmek kim... Üstelik hastaneden sonra kendi evine(?) getirmiş ve yatağını bana vermişti. Yok yok, kesin ateşi falan vardı. Bu hareketleri normal değildi.
Düşünerek daldığım uykudan, yataktaki hareketliliği hissedince uyanmıştım. Benim için saniyeler geçmiş gibi gelse de aslında birkaç saattir uyuyordum. Gözlerimi korkarak açtığımda Jiseo'yu görmüş ve rahat bir nefes almıştım. Elindeki oyuncak bebeğiyle yatağa çıkan Jiseo, benimle göz göze gelince kocaman gülümsedi.
"Aerin abla!" diye sevinçle konuşunca kollarımı açarak sarılmasını bekledim. Kendini kollarıma atıp yanıma uzandı ve bana iyice sokuldu.
"Merhaba Jiseo." derken sesim boğuk çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silent Cry | Hyunjin
FanfictionKırılan, parçalanan çocuklardık. Kırılan parçalarımızı çöpe atıp birbirimizi tamamlamaya çalıştık.