Son zamanlarda zihnimde dönüp duran çok şey vardı. Düşüncelerimin merkezinde olan ise Hyunjin'den başkası değildi.
Bana bakması, gülümsemesi, boş zamanlarını benimle geçirmesi, hatta konuşmadan sadece yan yana otursak bile o kadar hoşuma gidiyordu ki...
Korkuyordum. Bu duyguyu çok iyi biliyordum ben. Herkes gibi ben de zamanında birilerinden hoşlanmıştım, sonu ise kötü bitmişti. Gerçi benim için iyi bir son var mıydı, ondan da emin değildim ki. Bir gün, sokakta yalnız başıma öleceğime inanıyordum. Başka bir son düşünemiyordum kendim için.
Hyunjin ise bambaşkaydı. Soğuk, umursamaz ve bir bakışıyla korkudan titretecek biriydi. Elbette benim yanımda artık daha sakin ve yumuşaktı fakat yine de içimdeki huzursuzluğa engel olamıyordum işte.
Ayrıca arkadaş mıydık yoksa daha mı ilerisiydik anlayamıyordum.
Dönüp durduğum yataktan iç çekerek kalktım. Yanımda uyuyan Jiseo'ya bakmış ve tebessüm ederek saçlarını okşamıştım. Uyuyamayacağımı bildiğim için odadan çıkmış, merdivenlere ilerleyerek aşağıya bakmıştım.
Hyunjin, koltuklardan birinde uzanıyordu. Kolunu başının altına koymuş, sırtüstü yatarak tavanı izliyordu. Yürüdüğüm için gıcırdayan zemin ile gözleri beni buldu.
Tepki vermeden bana bakmaya devam ettiğinde merdivenlerden inmeye başladım. Yanına ilerlememle yatmayı bırakmış ve oturmuştu. "Bir şey mi oldu?" diye fısıldarken kolumdan tutup koltuğa oturmamı sağlamıştı.
"Uyuyamadım sadece."
"Hmm." diye mırıldanarak saçımı, kulağımın arkasına itti. "Neden?"
Saçımdaki eliyle hızlanan kalp atışlarım beni huzursuz ettiği için elini yavaşça ittim. "Uyuyamadım işte." demiş ve önüme dönmüştüm. "Sen de uyuyamamışsın hem."
Bu sözlerimden sonra bir süre ikimiz de konuşmamıştık fakat sonrasında Hyunjin, "Ailemi bir trafik kazasında kaybettim." diyince sessizlik bölünmüştü.
Kendisini ilk defa bana açacaktı. Bu heyecanlanmamı sağlarken yutkunarak onu dikkatle dinledim.
"Lisedeydim. Onların ölümünden sonra kimsesiz, ortada kalmıştım. Amcam beni evine aldı, keşke almasaydı. Bütün sinirini benden çıkarıp sebepsiz yere döverdi. Yengem ve kuzenlerim ise ben yokmuşum gibi davranırdı. Bırak amcamı durdurmayı, burnum kanadığında bir peçete bile uzatmazlardı. Sonra kaçtım evden ve buradayım işte."
Ona baktığımda, kucağındaki elleriyle oynadığını fark etmiştim. Uzanıp elini tuttum ve yumuşak hareketlerle okşadım.
Gözleri, ellerimize gidince minik bir tebessüm belirdi yüzünde. "Eee?" dedi derin bir nefes aldıktan sonra. "Ben neden uyuyamadığımı anlattım. Sıra sende."
Seni düşünmekten, diyemeyeceğim için merak ettiğim başka bir şeyi sordum. "Jiseo'nun annesini merak ediyordum."
Yüzü düşünceli bir hâl alırken, "Ben kendisini hiç görmedim ama Minho hyungun anlattığı kadarıyla biraz biliyorum." dedi. "Lisede sevgilisi yanlışlıkla hamile kalmış, kızın ailesi de evden kovmuş kızı. İkisi de okulu bırakarak çalışmaya başlamış Jiseo için. Minho hyung için okulu bırakmak pek sorun olmamış, zaten kafam basmıyordu demişti. Ama kız tam tersiymiş. Ailesi zenginmiş ve her istediği olarak büyüdüğü için bu yeni hayata uyum sağlayamamış. Jiseo bir yaşına basmadan da, hyungu ve bebeğini bırakıp ailesine geri dönmüş. O yüzden Minho hyung konusunun açılmasını istemez pek. Kötü ayrılmışlar fakat bence hâlâ o kadını seviyor."
Nefesimi verdikten sonra, "Hmm, yani durum buymuş." diye mırıldandım. "Çok zorlanmışlar. Jiseo'nun annesine hem kızıyor hem de kızamıyorum. Bebeği aldırmadığına ve okulu bırakmasına bakılırsa çabalamış ama kendine güvenmiyorsa hiç bu yola girmemeliydi." dedikten sonra Hyunjin'in bana tebessüm ederek baktığını fark ederek utanmıştım. "Her neyse," dedim hızlıca utandığım belli olmasın diye. "Olan olmuş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silent Cry | Hyunjin
FanfictionKırılan, parçalanan çocuklardık. Kırılan parçalarımızı çöpe atıp birbirimizi tamamlamaya çalıştık.