✧・゚: *✧・゚:*

80 16 2
                                    

3;breaking bikes

Gözlerimi açık tutabileceğimi sanmıştım ama yine kendimi gözlerim sımsıkı kapalı ve Seungmin'in mavi gömleğine sarılırken buldum. Ona durması için bağırmak istiyordum ama pısırık gibi görünmek istemediğimden bunu yapmadım. Yavaşlamaya başladığımızı hissettiğimde gözlerimi hafifçe aralamamla birlikte yüzüme denizin nemli havası vurdu. Seungmin ayağını yere koyarak bisikleti durdurdu ve arkasına dönmeye çalışıp bana baktı.

''İyisin değil mi?''

Bu soru, hakkında yüzlere cümle kurabileceğim ya da hiçbir şey söyleyemeyeceğim bir şeydi ve psikologum da bundan şikayet ederdi. Arası yoktu söylediklerimin. Bir gidişimde 'bundan sonra her şeyi anlatacağım, içimi dökeceğim' diye karar verir, sonrakinde sadece koltukta oturup bir saat sonra geri dönerdim.

Rastgele bir cevap vereceğim sırada telefonum çaldı. Göz temasımızı bozup pantolonumun cebinden telefonuma uzandığımda arayan kişinin annem olduğunu gördüm. Bu sırada Seungmin bisikletten inmiş, etrafa göz atıyordu. Telefon basit bir melodiyle çalmaya devam ederken gözlerimi biraz onun üzerinde gezdirdim. Kahverengi saçları alnını kapatıyor, gözlerinin üstüne kadar uzanıyordu. Rüzgar onu bu saçlarla rahatsız etmiyor mu diye düşünürken iki elini de kaldırıp kaküllerini düzeltti. Bu hareketi bana bir şeyleri hatırlattı ama tam çıkaramıyordum. Tatlı bir çocuk gibiydi. Ben bunları düşünüp onu süzerken bakışlarımı hissetmiş olacak ki gözlerini bana çevirdi. Hemen fark edemedim bunu, fark ettiğimde ise yüzünde bir şaşkınlık ifadesi gördüm. Gözlerimi üzerinden aldım ve tekrar telefonun ekranına kısa bir bakış attıktan sonra bisikletten inip gidonundan sürüklemeye başladım.

''Sen bırak onu, ben taşırım.'' Hızlıca yanıma doğru yürürken seslendi.

''Sorun değil, dokunmaktan korkmuyorum.'' Bisikleti her gördüğümde hatıralarımdan bir tanesi uzun soluklu bir film gibi tekrar tekrar gözümün önünde dönüp duruyordu ama belki cesaretli davranıp görmezden gelirsem unutabileceğimi düşünüyordum. Gerçi bu pek cesaretli davranmak sayılmazdı. Sohbet açmak için işe koyuldum.

''Sen hiç korkmuyor musun bisiklete binmekten?''

Ondan çok uzun sayılmazdım aslında ama kafasını kaldırıp bana baktı. Biraz dalgın göründü sanki sorumu duyunca, ya da bana öyle geldi ama hemen cevap vermedi.

''Hayır, sen neden korkuyorsun ki?''

''Boş ver, terapistime her hafta anlatıyorum bunları,'' diyecekken duraksadım çünkü bunu bilmesine hiç ama hiç gerek yoktu. Beni klinikten çıkarken görmüştü ancak Bay Kim'in dış görünüşüne bakarak onu mafya sanmasından oranın ne mekanı olduğuna dikkat etmediğini düşünüyord-

''Hey?'' Seungmin'in elini önümde sallamasıyla ona baktım.

''Ne?''

''Cevap vermeyi unuttun sanırım. Neyse boş ver, bisikletler hakkında konuşmayı bırakalım, pek iyi gelmiyor gibi.''

''Hayır.''

Bisikletlerden hoşlanmadığımı anlamak için deha olmaya gerek yoktu bu yüzden cevabımı şaşkınlıkla karşıladı. Bisikletlerden nefret ediyor olabilirdim ama hala onun bu aletle hikayesini merak ediyordum.

''Nasıl başladın bisiklet sürmeye, bu bisikleti ne zaman aldın? Pek yeni görünmüyor.'' Bunu söyledikten sonra parmaklarımı bisikletin üstüne hafifçe vurdum.

''Küçükken babam almıştı, öyle başladım işte.''

İşaret parmağımla bir çocuk için fazlaca büyük olan bisikleti gösterip konuştum.

''Bunun ilk bisikletin olduğuna inanmam gereken kısımda mıyız?''

Gözlerini devirdi.

''İlk bisikletim kırıldı, o yüzden bir süre bisiklete binmem yasaklandı. Birkaç yıl sonra ise bunu aldım.''

''Hah, demek sen de bu yüzden biraz rahatsızsın bisikletler hakkında konuşmaktan.'' Onun hakkında çok önemli bir detay bulmanın verdiği mutlulukta parmaktan silahlarımı ona doğrulttum ama pek tatmin olmuş görünmüyordu.

''Nasıl kırıldı peki, sen mi yaptın?''

Bisikletler hakkında konuşmayı sevmezdim, ama onunla konuşmak bu konuda da olsa bir nebze rahat hissettirmişti, ne hakkında konuştuğumuz o kadar önemli değil gibiydi. Gözlerini devirerek cevap verdi yine, bunu çok yapıyordu.

''Ne yapacaksın ki bu bilgiyle?''

Onunla konuşmanın zor olmasından zevk alıyor gibi bir hali vardı. Konuşma tarzının ve bazı davranışlarının dış görünüşünde verdiği tatlı izlenimle uyuşmaması farklı hissettiriyordu.

''Düştüğünde canın acıdı mı?''

''Cennetten mi?''

''Hayır, bisikletten.'' Bunu söylerken onu taklit edip ben de gözlerimi devirdim. Komik bulacağını düşünmüştüm ama hiç yumuşamamıştı sanırım. Ölmeyi düşünen bendim, hala onunla küçük bir çocuk gibi konuşmaya çalışan da. Bezgin cevaplar veren ise oydu.

''Düştüğümü söylemedim, bir gün bulduğumda kırılmıştı. Bisikletim olmasını kıskanan bir çocuk vardı yakınlarda oturan. O yaptı herhalde.''

Kafamı olumlu anlamda sallayarak kısık sesle cevap verdim: ''Anladım.''

Bir süreliğine bir şey demedi, ben de hiç konuşmadım. Hala yan yana yürüyorduk ama ben denizi izlemeye başlamıştım. Onun da beni izlediğine dair içimde güçlü bir his vardı. Ama hiç aldırmadan denize bakmaya devam ettim. Arkamızdan vuran rüzgar şiddetlendiğinde ellerimi uçuşan saçlarıma götürecektim ki parmaklarım Seungmin'inkilere çarptı. Biçimli parmaklarıyla hırçın rüzgara karşı uzun saçlarımı zapt ederken mırıldanır gibi konuştu.

''Saçlarını örebilir miyim?''

watercolor eyes // hyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin