(¬‿¬)

85 17 8
                                    

7;bed for two

Sahil kısmından ayrılıp şehir merkezi sayılabilecek bir yere gelmiştik. Seungmin'e dışarıda beklemesini söyleyerek birkaç mağazadan alışveriş yaptım, sınırsız limiti olan bir kart kullandığımı bilmesini istemiyordum. İhtiyacımız olabilecek kıyafet ve iç çamaşırlarını aldıktan sonra kalan paramı anca yettirebilmişim gibi görünmesi için ucuz bir otel kestirdim gözüme. Zaten geceyi burada geçirmeyi planlamadığım için Seungmin'in rahat yatabilsin diye ona belli etmeden çift kişilik yatağı olan bir oda istedim. Odamızın anahtarını aldıktan sonra görevli adamı takip ederek parasına göre fena sayılmayacak ama benim daha önce hiç bulunmadığım türde bir odaya girdik. Seungmin görevliye teşekkür ettikten sonra odanın kapısını kapatıp etrafa göz gezdirmeye başladı. Birkaç saniye sonra yatağı fark ettiğinde artık bakışları yatak ve ben arasında dolaşıyordu.

''Böyle olanı daha ucuzdu, koltukta yatarım ben.''

Biraz duraksadıktan sonra dudaklarını birbirine bastırdı ve kısa bir cevap mırıldandı.

''Peki, hyung.''

Bana hyung dememesi için ona bağırmak istiyordum çünkü nedeninin bana duyduğu saygı falan olmadığını, sadece kırgın olduğu için yaptığını biliyordum. Ne var ki elimden bir şey gelmiyordu çünkü hem onun iyiliği için benden uzak durmasını sağlamaya çalışırken hem de kendi iyiliğim için onu yanımda tutmak istiyordum ve bu ikisini aynı anda sağlamaya çalışmak sadece zarar getirecekti.

Seungmin yatacağı yeri kesinleştirdikten sonra direkt kendini yatağın içine atmış ve yorganı üzerine çekmişti. Denizde onu o kadar ıslatmamdan sonra bir de bakışmalarımız sayesinde suyun içinde uzunca bir süre yatmış, bir de yetmemiş gibi ıslak saçlarla otele kadar yürümüştü. Bu sebepleri ona da aynen bu şekilde açıklayıp duşa girmesini söyledikten sonra tek kazandığım cevap şu olmuştu:

''Aynılarını sen de yaptın, önce sen gir hyung.''

Çok uzatmamak için yatağın üstünde duran havlulardan bir tanesini alıp banyoya ilerledim. Seungmin'in benden daha narin görünüşünü göz önüne alarak benden daha çok üşüdüğünü ve hastalanabileceğini düşünerek hayatımın en hızlı duşunu almıştım. Normalde onlarca duş sonrası ürünüm vardı ama hiçbiri yanımda olmadığı gibi olsa da kullanmazdım sanırım. Duştan çıktıktan sonra hızlıca üstümü giyinip Seungmin'i uyandırmaya hazırlanıyordum ki ona sinirlendiğim için aldığım yeni kıyafetleri poşetiyle beraber yatağın yanında bıraktığımı fark ettim. Yani yanımda sadece alt kısmımı örtmeme yetecek uzunluktaki havlu vardı.

Belki çoktan uykuya dalmıştır, böyle gitsem bir şey olmaz bence...

Eğer uyuyorsa diye onu uyandırmamak için kapıyı yavaşça açtım. Sakin adımlarla yatağa doğru ilerledim. Kıyafet poşeti yüzüstü yatan Seungmin'in yorganı altından belli olan minik ayaklarının ucunda duruyordu. Elimi uzatıp poşeti kulpundan tutmamla ayakları kıpırdandı.

''Hyunjin?''

Yalnızca yarım saattir uyuyordu ama sesi yeni uyanmış olmasının etkisiyle kalın ve boğuk çıkmıştı. Yatakta ters dönüp kafasını kaldırınca yarı açık yarı kapalı gözlerini bana çevirdi.

İlk başta yarı çıplak olduğumu görmemiş olsa gerek, gelenin ben olduğumu gördükten sonra kafasını koyup tekrar gözlerini yummuştu. Ben de umurunda olmadığını anlayınca kavradığım kulpundan poşeti kaldırmıştım ki ani bir hareketle yatakta doğrulup bana baktı.

''Ne yapıyorsun?'' 

''Asıl sen ne yapıyorsun? Hiç çıplak insan görmedin mi?'' dediğimde dudaklarını büzerek cevap verdi.

''Senin gibisini görmemiştim.''

Ne?

O gözlerini üzerimde gezdirirken ben şok içinde ona bakıyordum. Tamam, etkileyici bir bedenim, harika bir yüzüm vardı  ve bu aldığım ilk iltifat değildi ama bunu o kadar büyük bir öz güven içinde söylemesi ağzımı açık bırakmıştı. Belki de zihni yeni yeni kendine geldiği için neler söylediğinin farkında değildi. Bu yüzden çok ciddiye almamaya çalışıp poşeti sıkıca kavrayıp yataktan uzaklaştım.

''Kıyafetleri burada bırakmışım üzgünüm, seni uyandırmak istememiştim. Ben giyindikten sonra gidip banyoya duş al, yeterince üşüttün.''

Sesimin soğuk çıkması için özellikle çaba sarf ettiğim yoktu ama ben de kulağa mesafeli geldiğinin farkındaydım. Seungmin bunu yapmamın nedenini anlamasa da ben buna mecbur hissediyordum kendimi ve dolayısıyla kontrolüm dışında gelişiyordu tavrım.

''Bir de dövseydin.'' Derin bir nefes alıp cevap verdim.

''Yalnızca seni düşünüyorum, hasta olmanı istemememe de sinirlenmiş olamazsın, cidden.''

 Cümlemi bitirmemle beraber yatakta doğruldu ve sesini küçük otel odamız için kulağa biraz fazla gelen bir desibele çıkardı.

''Yalnızca beni mi düşünüyorsun? Bir anda ortaya çıkıp gittiğim yere gitmek içi ısrar ediyor, sonra ben peşini bırakmayınca sapıkmışım gibi hissetmeme neden oluyorsun-'' 

Bu kadar ani bir yükselişi tetikleyecek ne yaptığımı bile anlayamamıştım.

''Ben-''

''Bitirmedim! Uzaktan beni izliyor, dondurmayı dudaklarımızdan paylaşmamızı sağlıyorsun ama seni tekrar öpmek istediğimde geri mi çekiliyorsun? Seni kurtarmam için korktuğun halde bisikletimin arkasına atlamıştın ama şimdi benim bu konuda hiçbir şey bilmediğimi ve çenemi kapalı tutmam gerektiğini söylüyorsun...'' kısa bir duraksamanın ardından alaycı bir mırıltı çıkarıp devam etti, ''Evet, hiçbir şey bilmiyorum ve susmam gerek ama susmak istemiyorum ve seni yalnız bırakmak istemiyorum. Bana ne yaptın da birlikte geçirdiğimiz 4 saatin ardından sana böyle aptalca bir şekilde duygularımdan bahsediyorum bilmiyorum ama lütfen... bana böyle davranmayı bırak.''

Son cümlede ses tonunu kısmıştı çünkü çatallaşan sesini duymamı engellemeye çalışıyordu ama çoktan dolmuş olan gözleri  onu ele vermişti bile.

Hep bunu yapıyordu, beni ne yapacağımı bilemediğim bir durumda bırakıyor ve içinden çıkmamı bekliyordu. Fark etmediğin bir şey vardı, eğer işlerin içinden çıkabilseydim intihar etmeden önce veda etme için gittiğim terapistimin odasından sıvışırken seninle tanışmazdım Seungmin.

Ben önünde dikilirken yatakta dağınık saçlarıyla oturmuş gözyaşlarının yüzünü süslemesine izin verirken bile çok güzel görünüyordu. Ne yapacağımı bilemez bir vaziyette havlumun açılmamasına gayret göstererek Seungmin'in ayakucuna, ona sırtım dönük bir şekilde oturdum. Söyleyecek hiçbir şey yoktu. Tekrar Bay Kim'in odasında gibi hissediyordum. Derken arkamda oturan çocuktan gelen bir hareketlilik hissettim. Yavaşça bana yaklaştı ve başını çıplak omzuma yasladı. Sırtımın biraz önce aldığım duştan kaynaklamadığını bildiğim bir sıvıyla tekrar ıslanmasıyla gözyaşlarını serbest bıraktığına emin oldum. Ben ağlarken kimse beni rahatlatmaya çalışmadığı için bunun nasıl yapıldığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Duygularımız hakkında konuşmadığımız bir aileden geliyordum, bu bana kimsenin yanında ağlamamayı ve ağlayan insanların yanında ne yapacağımı bilmemeyi öğretmişti. Yapmayı öğrendiğim tek şeyi uygulamaya karar verdim. Kafamı biraz sola çevirip ona seslendim.

''Özür dilerim. Ağlamayı bırak tamam mı, gerçekten özür dilerim.''

Bunun işe yarayacağını düşünmemin sebebini Seungmin'in ağlaması kesilmediğinde sorguladım. Bir de eline şeker verseydin aptal çocuk mu o, diyen iç sesimi susturmaya çalışırken bana yaslanmış olan Seungmin'i umursamadan ayağa kalktım. Havlumu tutarken arkama döndüğümde bana yavru köpek bakışları attığını görmemle sesimi yumuşatarak açıkladım.

''Sadece üstümü giyinip geleceğim ve konuşacağız tamam mı, bir yere gitmiyorum,'' dediğimde kafasını belli belirsiz bir şekilde sallamıştı.

Lanet kıyafet poşetini bu sefer sonunda kendimle banyoya götürebilmiştim  ve üstümü giyinmek için sonunda hazır olsam da Seungmin'le konuşmak için kesinlikle hazır değildim.

*

yorum atsaniza bisey denicem😀

watercolor eyes // hyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin