97 19 5
                                    

2;save me from myself

Ne kadar süredir gözlerim kapalıydı, ne kadar süredir ona sarılıyordum bilmiyordum. Ancak sonunda, adını henüz öğrenemediğim çocuk ayağını yere koyarak bisikleti durdurdu.

''Geldik.''

Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey açık mavi çizgileri olan önü açık gömleğiydi. Kendime geldiğimi gördüğünde bisikletten indi. Çok fena midem bulanıyor ve başım dönüyordu. İnmem için uzattığı elini tuttum ve bacaklarımı bisikletin iki tarafından kurtardım. Ancak midem konusunda o kadar istikrarlı değildim. Elini tutmaya devam ederken bir adım daha atıp önümdeki çimenlere çömelip midemi boşalttım. Ben olsam iğrenip uzaklaşırdım ama o yanıma çöküp sırtımı sıvazladı.

''Sorun yok, rahatla,'' dedi ve bir süre daha bekledikten sonra ekledi ''Bitti mi?''

Başımı olumlu anlamda salladığımda bisikletinin önüne sıkıştırdığı çantadan peçete çıkarıp bana getirdi. Getirdiği peçete ile yüzümü ve ellerimi temizlerken o arkasını dönmüş bekliyordu. Gerçekten tatlıydı.

''Hızlı sürdüğümün farkında değildim, beni uyarmalıydın,'' melodik sesi ile başımı kaldırıp ona döndüm. Sesinden kendisini suçladığını anlaşılıyordu.

''İnan ben de farkında değildim. Sorun hız değildi zaten. Bisikletlerle aram oldum olası iyi değildir.''

En azından içindeki suçluluk duygusunu bastırmak beni rahatlatacakken şimdi de meraklı mizacı gün yüzüne çıkıyordu ama bir an aklına bir şey gelmiş gibi duraksadı, sonra devam edip beni soru yağmuruna tuttu.

''Peki öyleyse, neden birden arkama atladın? O adamdan mı kaçıyordun? Sana zarar vermeye mi çalışıyordu? O takım elbisesiyle gerçekten tehdit edici görünüyordu,'' dedi. Birden bastıran heyecanıyla hızlıca konuşmuş, beni sıkboğaz ettiğini düşünerek söylediklerinden pişman olmuş gibi görünerek susmuştu.

Ondan veya herhangi birinden saklayacak bir şeyim kalmamıştı zaten.

''Bana zarar vermeye çalışmıyordu, aksine beni zarar görmekten korumaya çalışıyordu. Ayrıca nasıl görünüyorum oradan bakınca, mafyaya falan bulaşacak bir tip miyim?''

''Ee...Değilsin sanırım. Emin değilim. Nereden bilebilirim ki adını bile bilmiyorum daha.''

Adımı söylemek için onun konuşmasını kesecektim ama bana fırsat vermeyerek devam etti. Gerçekten konuşmayı seviyordu.

''Peki o zaman sana zarar vermek isteyen başka birileri mi var?'' Bu ihtimal onu korkutuyormuşcasına gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

''Emin değilim. Gün sonunda göreceğim sanırım. Ve bu demek oluyor ki,'' telefonumu çıkarıp saatime bakmak için duraksadım ''Yaklaşık 6 saatim var.''

''Sen ciddi değilsin. Ama yaptığın şakalar da hiç komik değil. Allah bir yerden alıp bir yere veriyor demek ki. Kafanın boş olduğunu anlamam gerekirdi.''

Bir anda dürüstçe söylediği şeylerle kahkahamı tutamamıştım.

''Nereme vermiş peki?'' Cevabını en net bildiğim soruyu ona yönelttikten sonra göz temasımızı bozmadan ona göz kırptığımda kulakları kızardı, ya da bana öyle geldi. Hala kustuğum yerin başına çömelmiş halde duruyordum, sadece vücudumu ona çevirmiştim. Bu vaziyette ne kadar çekici durduğum tartışılırdı. Bir kez daha bana yardım eli uzattı:

''Adım Seungmin.''

Ben de uzattığı eli bir kez daha tutup doğrulurken onu yanıtladım.

''Hyunjin. Tanıştığımıza gerçekten memnun oldum Seungmin.''

Ellerimiz birbirinden ayrı düştüğünde yere yığılmış olan bisikletini kaldırıp bir duvar kenarına yasladı.

''Neredeyiz?''

''Okuldan çıktıktan sonra babaannemi ziyaret etmeye karar vermiştim. O sırada seninle karşılaştık. Şimdi de onun evinin bahçesindeyiz.''

''Anladım...Ben daha fazla rahatsızlık vermeyeyim o zaman sana. Zaten bir işim vardı. Teşekkür ederim beni orada kurtardığın içi-'' Konuşurken bir yandan yavaş adımlarla ondan uzaklaşıyordum ama gözlerindeki karaltıdan gitmeme kolayca izin vermeyeceğini anlamıştım.

''Aa evet, işin olduğundan bahsetmiştin. Peşindeki adamlar seni nereden atsa cesedin bulunmaz diye araştırma mı yapacaktın?''

Bu kadar isabetli bir tahminde bulunmasa -kişi konusunda hatalı olsa da- onu daha fazla korkutmamak için şakaya vururdum söylediğim her şeyi ama beynimi okumuştu sanki.

''Yuh nereden bildin?'' Ağzımdan bir kahkaha kaçmasına engel olmamıştım.

''Seni orada o adamdan 'kurtarmış' olabilirim ama diğerlerinden kurtarmadım. Ya hiçbir yere gitmezsin ya da beni de gittiğin yere götürürsün.''

Sesindeki ciddiyetten biraz tırsmıştım açıkçası. İnatçılığı ve hazırcevaplığına bakılırsa dışarıdan göründüğü kadar yumuşak, basit bir insan değildi ve bu, şu an en son uğraşmak istediğim insan tipiydi ama bu çocuğu kendimden nasıl uzak tutacağım hakkında hiç ama hiçbir fikrim yoktu.

''Buraya kadar gelmişken babaannene selam ver bari, ben beklerim seni burada.''

''Çocuk mu kandırıyorsun Hyunjin, ben içeri gidince zile basıp koşan çocuklar gibi kaçacak mısın?''

''Bana güvenmiyorsan bir takım olamayız.''

Benim dediklerimi hiç duymamış gibi devam etti.

''Kaç yaşındasın ki sen?''

''Bilmem, yaşamadım ki.''

''Uff, yeşilçam filmlerindeki gibi dramatik dramatik konuşmasana. Ciddiyim ben.''

''Ben değilim. Ne o, psikoloji falan mı okuyorsun sen yoksa?''

''Sosyoloji.''

''Ne iş yapıyor ki sosyologlar?''

''Yani...Ben anlatırım da sen anlar mısın, lise terk tipi var sende.''

Bir kez daha kahkahayı basmıştım. O sırada yüzümde dondu gülümsemem. Uzun, çok uzun zamandır kahkaha atmamıştım, kaldı ki bugün birkaç kez olmuştu bu. Seungmin'e baktım. Düşündüklerimin farkında değildi. Ama o da çok güzel bir şekilde gülüyordu. Hala babaannesinin bahçesinde dikildiğimizi fark ettiğimde onu omzumla dürttüm.

''Nereye gideceksek gidelim artık.''

''Sana şehirde bir bisiklet turu vereyim mi, ister misin?'' Şaka yaptığını belli ederek sormuştu, ben de hayatta kabul etmezdim zaten ama içime garip bir his oturdu. Tekrar denemek istedim. Henüz on dakika önce kusmuş biri olarak fazla cesurdum ama bir şans vermek istedim. Beni ne kadar yaralasa da bisikletlere bir şans vermek istedim. Seungmin dikkatli sürdüğü ve ona sıkıca tutunduğum sürece düşmezdim, eğer bir şey olur da dikkati dağılırsa da birlikte düşerdik. Bu ilk seferimden kötü gelmiyordu kulağa.

Seungmin bisikleti yasladığı duvarda bırakmıştı ve yürümeye başlamıştı bile. Ben ise olduğum yere çiviyle çakılmış gibi duruyordum. Kendi kendime mırıldandım:

''Düşersek birlikte düşeriz.''

''Bir şey mi dedin?''

''Bisiklet turu. Teklifin hala geçerliyse onu istiyorum.''

Bisiklet sürmeyi gerçekten seviyor olmalıydı. Neşeye o aracın yanına gittiğinde benden dolayı onu orada bıraktığını anladım. Gerçekten, çevremde bisikletlerle ilgili kötü şeyler yaşayan tek kişi bendim herhalde.

Bisikletinin üzerine yerleştiğinde omuzlarına tutunarak ben de arkasına oturdum.

''Bana sıkıca tutunmaktan çekinme,'' dedi ve ekledi ''Bir de, sakın üzerime kusayım deme.'' Ses tonundan gülümsediğini anlayabiliyordum ve bu beni de gülümsetmişti.

*

oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn~

watercolor eyes // hyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin