Dicle Akhan'ın anlatımından;
Teyzem kanlar içinde kollarımın arasında yatıyordu. Gözyaşlarım kesilmeksizin akıyorlardı. Ne olmuştu, nasıl olmuştu , kim yapmıştı , dahası neden yapmıştı?
Ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu, oturmuş hüngür hüngür ağlıyor, sanki uyanacakmış gibi teyzemi sarsıyor uyanmasını söylüyordum. Ama ne yazık ki bir işe yaramıyor ve benim daha çok ağlamama sebep oluyordu. Etrafımdaki sesleri işitiyor fakat tepki veremiyordum.
Ekin, Karacaya ambulansı aramasını söylemiş ,Karaca ise durmaksızın ona verilen komutu uygulamıştı.
Ya 5 ya da 6 dakika sonra ambulans gelmişti. Teyzemin bedenini üstümden alıp sedyenin üzerine koyup, ambulansa taşıdılar.
Şuan kalkmam gerekiyordu, ama yapamıyordum. Bedenim kalkmamı engelliyordu. Tek yapabildiğim kana bulanmış ellerime bakıp ağlamaya devam etmekti.
Ekin'in sesini duydum 'Dicle! kalk hadi hastaneye gidiyoruz!.' Adımı o kadar çok tekrar etmesine rağmen kalkacak güce sahip değildim.
Ekin'in beni kaldırma çabalarına Karaca da dahil olmuştu. Aynı şekilde o da ismimi tekrar ediyor kalkmam gerektiğini söylüyordu. Bir tepki veremiyor ,konuşamıyor, hareket edemiyordum. Beni kendime getiren Karacanın yüzüme yapıştırdığı tokat oldu. Acıyı yanağımda hissetmemle kafamı kaldırmam ve Karacaya bakmam bir olmuştu.
Bu tokat var olduğum durumun farkına varmama sebep olmuştu. Hemen ayağa kalkıp ambulansa doğru koşmuştum. Peşimden Karaca ve Ekin de gelmişti ve ambulansın ikili koltuğuna üç kişi binmeyi başarmıştık.
Ambulansın sirenleri açıktı bu sayede araçlar öncelik tanıyıp yoldan çekiliyorlardı. Ambulansın bu kadar hızlı gitmesi midemin bulanmasına sebep olsa da pekte umurumda olmamıştı.
Dakikalar içinde hastaneye gelmiştik. Teyzemi ambulanstan indirip ameliyathaneye taşımaları ışık hızında gerçekleşmişti.
Şimdi tek yaptığımız kapının önünde bekleyip teyzemin iyi olduğu haberini alabilmekti.
Biraz bekledikten sonra babama haber verme gereği duydum. ağlamaktan kısılan sesimle durumu anlatmakta ne kadar zorlansam da sonunda söyleyebilmiştim. Babam çok şaşırmış, sakin olmamı söyleyip hastaneye geleceğini söylemiş ve telefonu kapatmıştı.
Kana bulanan ellerimi yıkama fikri Karacadan gelmişti. Hastane lavabosunu bulup ellerimdeki kandan kurtulmuştum. Koridora geri döndüğümde babamı görmüş, koşarak ona sarılmıştım. Sarılmamla birlikte ağlamam daha şiddetli bir hal almıştı.
Babamın saçlarımı okşayışı her zaman beni rahatlatmıştı ve şimdide rahatlamamı sağlamıştı. Kapının açılma sesiyle babamın bedenine sardığım kollarımı gevşettim ve içeriden çıkan doktorun konuşmasını bekledim.
"Kurşunu çıkarmayı başardık,hayati bir tehlikesi bulunmuyor. Ancak tedbir amaçlı birkaç gün hastanede kalması iyi olacaktır. Geçmiş olsun"
Doktorun olumlu konuşması beni çok mutlu etmişti. Heyecanla babama sarılmıştım.
Teyzemin iyi olması beni çok mutlu etmişti.
Babam bir süre sevincimi paylaşsa da olayı araştırmak için gideceğini söylemiş,Ekin de onun peşinden gitmişti.Karaca da çok mutlu olmuştu, Bu olay onu da etkilemiş olmalıydı -ki bunu şişmiş gözaltlarından anlayabilirdiniz- sevinçle birbirimize sarıldık ve teyzemin odaya alınmasını bekledik.
Saatlerdir uykusuzduk, aynı zamanda tüm bu olaylardan önce çizimlerle uğraşmak bizi yorup acıktırmıştı. Fakat birşeyler atıştırmaya pekte vaktimiz olduğu söylenemezdi.
Sonunda teyzem odaya alınmıştı.
Bir süre uyanmasını bekledik.
Uyanması uzun sürmemişti. Yanına gidip eğildim ve elinden tuttum.
O tanıdık sıcak gülümsemesi yüzünde yayıldı.
Şuan ona o dosyayı,kimin neden onu vurmak isteyeceğini ,benden ne sakladığını sormak istiyordum ama daha yeni ameliyattan çıkmışken onu yormak istemiyordum.
Zaten babamda olayı araştıracağı için fazla üstüne gitmemeye karar verdim.Hemşirenin teyzeme getirdiği çorbayla açlığımı hissetmeye başlamıştım.
Normalde bunu pek sorun etmezdim ama Karaca da acıkmıştı.Teyzemi yalnız bırakmak istemiyordum bu yüzden teyzeme ev işlerinde yardımcı olan Ancelinayı arayıp gelmesi için rica etmiştim ve izin günü olmasına rağmen beni kırmayıp kısa süre içinde gelmişti.
O teyzemle ilgilenirken Karacayla hastane kantinine gidip birşeyler atıştırmaya gittik.
Bir süre oturduktan sonra meraklanıp Ekini aramıştım. Telefonu açıp gelmek üzere olduğunu söylemişti.
Telefonu kapatıp onu beklemeye koyulmuştum, Karaca ise otomattan kahve almaya gitmişti.
İlk Karaca sonrasında Ekin gelmiş, oturup olanlardan konuşmaya başlamıştık.
Karaca'nın yüzündeki garipliği sezmiştim fakat olanlardan dolayıdır diye yorumlayarak sorgulamadım.Ekin ve babam bu olaya dair hiçbir şey bulamamışlardı.
"Kim neden teyzemi vurmak istesin ki? O sevilen bir insan bir düşmanı olacağını düşünmüyorum"
Karaca sessiz kalırken Ekin,"Belki de satış yaptığı insanlardan biriyle tartışmıştır ya da ne bileyim işte bu tarz olaylar çok fazla olabiliyor" dedi.Bir süre düşünüp cevapladım " Bilmiyorum, bilmiyorum ama her kim yaptıysa bir an önce yakalanıp cezasını çekmeli"
Sessizlik kendini korudu. Kahvelerimizin son yudumlarını da alıp teyzemin yanına çıktık. Odaya girmeden Ekin bizden ayrıldı ve lavaboya girdi.
Kapının kulbuna uzanıp açacakken Karaca kolumdan tutup beni durdurdu.
"Dicle, biraz gelsene şurda konuşalım"
Koridorun başına gittik, endişeli bir surat ifadesiyle yüzüme bakıyordu."Ne oldu kızım.Ne bu hâlin?"
"Dicle ben bir şeyler duydum. Bunları senden saklamak istemiyorum"
"Ne duydun?"
"Ekin ve baban..."
"Ne olmuş Ekinle babama, Karaca söylesene artık"
"Onlar teyzenin vurulması hakkında konuşuyorlardı. Baban ekini bize söylememesi için tembihledi"
"İyi de neyi söylemeyecek? Yani birşey bulamamışlar ve bulsalar da neden saklasınlar"
"Neden saklıyolar bilmiyorum Dicle, ama ortada büyük bir oyun dönüyor gibi hissediyorum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psikoreni
General FictionYaşanan onca şey belkide yaşanmıyor,yaşadıklarımız belkide başka evrende birinin rüyası,veya birileri bizi dünya denen bu kutuya hapsetmiş oyunlarının parçası olarak kullanıyor. Peki başkalarının yalanlarından kaçarken kendi gerçeklerimizde sıyrılıy...