2.Bölüm

37 4 2
                                    

Basit bir hayatım olsun isterdim.
Daha doğrusu bundan 6 yıl öncesine kadar öyle sanıyordum.
Şuan yaşanan hiçbir şeyin yaşanma ihtimalini vermezdim...
Ama şunu öğrendim ki,hiç bir şey yaşanılmaz değil,her şey ama her şey yaşanabilir ve her an olmaz dediğiniz her şey olabilir...

6 yıl önce...

Dicle AKHAN'ın anlatımından;

Uyandığımda odamın ormana bakan penceresinden dışarıyı seyrediyordum.
Baharın geldiğini haber veren kuşların cıvıltıları,ağaçların yeşil yaprakları büyüleyiciydi.
Uzunca bir süre dışarıyı izledim.

Ta ki babamla karısı'nın tartışmalarını duyana dek...
Aslında hep böyleydi,her sabah ve her akşam düzenli olarak tartışırlardı.

Alışmıştım, alışmasam bile umursamıyordum.
Babam o kadınla annemin ölümden 5yıl sonra evlenmişti;
yani ben 13 yaşında iken, evlendiklerinden bugüne kadar geçen 2 yılın her günü tartışmayla geçiyor,bir türlü anlaşmaya varamıyorlardı.

Düşüncelerimden sıyrıldım ve üzerime bir tişört ve eşofman geçirdim.

Çantama resim defterim ile kalemlerimi koyup aşağı indim.
"Nereye gidiyorsun kızım?"
"Karaca ve Ekin ile buluşacağız baba bunu biliyorsun zaten"
"Biliyorum evet,yiyecek bir şeyler almayı unutma!"
diye seslendi kapıdan çıkarken.

Sırt çantamı sırtıma sabitlemiş bisikletime binip Karaca ve Ekin ile buluşma noktamıza doğru yol almıştım.

Evimiz orman yolunda olduğu için depoya ulaşmam zor değildi.
1yıl öncesinde keşfettiğimiz bu depo terkedilmişti.
Heryer toz içinde ve kapılar pencereler paslanmışken bulmuştuk burayı.
Biraz bakım yaptıktan sonra yaşanabilir hâle gelmişti.

Daha doğrusu Ekin için...
Ekin'in ailesi yoktu ve yetimhanede ise ona çok kötü davranıyorlardı.
O yüzden oradan kaçmıştı. Kaçtığından haberleri olduğundan bile emin değildim.

Zaten onunla da oradan kaçtığında,ormanda Karaca ile gezerken karşılaşmış arkadaş olmuştuk.
O ormanda karşılaştıktan sonrasında da ona yardım etmek amacıyla onu depoya götürmüş,temizleyip elimizden geldiğince bir kaç parça eşya koyup bir yer bulana kadar burda yaşamaya ikna etmiştik.
Ve o günden bugüne depoda kalıyordu.Biz ise her gün yanına gidiyorduk.

Bizden yaşça büyük olmasına rağmen birbirimizle çok iyi anlaşıyorduk ve kardeş gibiydik.

Onunla tanışma hikayemiz ne kadar absürt olsa da Karaca ile tanışma hikayemiz aksine normaldi.
Babalarımızın ortaklığından dolayı tanışmıştık.

Bizim doğduğumuz sıralar babalarımız ortakmış ve 3 4 yıl boyunca ortak kalmışlar.
Karaca'nın babası yurtdışına yerleşmiş ve işler öylece gelişmiş,babam Karaca'nın babasız kalmasına dayanamamış ve Karaca'nın annesine para yardımında bulunmuş.

Eh tabi bu paralar Karaca için harcanmış olsaydı...

O günde beri de kardeş gibiyiz ve hâlâ da ayrılmadık.

Karacaların evi biraz daha ana yol üzerinde olduğu için o daha erken yola çıkıyor ve hemen hemen aynı anda depoya ulaşmış oluyorduk.

10 dakika içinde varmıştım ve tahmin ettiğim gibi Karaca'nın bisikletini depo'nun önünde görmüş ve hemen onun yanına bisikletimi bırakmıştım.

İçeri girdiğimde Karaca arkasını dönmüş bir şeyle uğraşıyordu,Ekin ise bir poşeti arkasına saklamış merdivende oturuyordu.

Ne olduğunu anlayamamıştım .
İçeri girdiğimde Karaca bana doğru döndü ve üzerinde mum dikilmiş keki bana doğru uzattı.
"İyiki doğdun Dicle!"
Ekin de ona alkışla ritim tutarak eşlik etti.
"Ya siz ciddimisiniz?" diyerek ilk önce Karaca'nın sonra Ekin'in boynuna atladım ve onlara sıkıca sarıldım.

Ekin gözümden akan mutluluk yaşlarını sildi.
"Ağlama küçük fare. Sen doğum günü kızısın."
Ona gülerek karşılık verdim. Karaca heyecanla yerinde sıçradı.
"Hadi hadi hediye kısmına geçelim!"
Onun bu tepkisine ikimizde gülmüştük.

Ekin zaten elinde olan poşeti bana uzattı.
Karaca ise kolon'un yanında duran poşeti heycanla getirdi ve sırasını bekledi.
Ekin'in hediyesini heyecanla açtım,ahşaptan yapılmış bir çerçeve vardı ve içindede üçümüzün fotoğrafı.
Daha sıkı bir şekilde Ekin'e sarıldım.
"Bu harika!Hayatımda aldığım en güzel hediye!"
Karaca araya girdi:"Hey benimkini görmeden bunu söyleyemezsin" dedi hışımla.

Karacaya sırıttım ve elindeki minik poşeti aldım.
El yapımı bir kolye ve bileklik vardı.
Kolyenin ucunda minik,gösterişsiz bir boncuk vardı.Bileklikte ise küçük boncukların üstünde ismim kazınmıştı.

Sevinçle Karacaya sarıldım.
Karaca araya girdi;
"Küçük bir hediye ama seveceğini düşündüm"

"Kızım manyak mısın sen?" diye çıkıştım.
"Ba-yıl-dım!"

İkisine de minnetle bakarak teşekkür ettim.
Bana şefkatle baktılar,galiba en mutlu hissettiğim yer onların yanıydı...
"Ee hadi mumu üflesene" diyerek sessizliği bozdu Karaca.
"Hey ama dur dur önce bir dilek tutmalısın!"

Gözlerimi kapatıp ölene kadar onlarla beraber olmayı diledim ve mumu üfledim.

"Ne diledin?" diye heyecanla sordu Karaca.
"Söylersem dilek gerçekleşmez" diyip sırıttım.

Ekin bizim konforlu koltuklarımız olan küçük kasaları getirdi ve üzerine oturup minik keki üç parçaya bölüp yedik.

O kadar mutluydum ki saatin farkına bile varamamıştım.
Saat 5'i geçiyordu ve babam gelmeden eve dönmeliydim.

Ekin'in kalacak yeri olmadığı için burada kalıyordu.
Onun için getirdiğim küçük yastık ve uyku tulumunu verdikten sonra hızla bisikletime atlayıp eve yol aldım.

Eve geldiğimde babam gelmemişti.
Sessizce odama gidecektim ki Esma denen kadın beni durdurdu.
"Bu saate kadar kimlerle oynaşıyordun kız"
Onu umursamadan yürümeye devam ettim ama beni durdurdu.
"Ne var?"
"Dediğimi duydun niye cevap vermiyorsun diyorum"
"Kimseyle oynaştığım yok beni kendinle karıştırma. Ayrıca bunu sormak sana kalmadı hiçbir şeyim değilsin"
"Ne demekmiş o kendinle karıştırma felan?"
Bembeyaz olmuş yüzüyle bana bakıyordu.

"Neler bildiğimi bilmeden benimle uğraşma bence 'Esma anneciğim'". Ona tiksinerek baktım ve cevap vermesini beklemeden odama döndüm.

Arkamdan bağırarak söylediği şeyler umrumda değildi.

Odama gittim ve Ekinin hediyesine bir süre baktıktan sonra gülümseyerek yatağımın yanındaki komidine koydum.
Karacanın hediyesi olan kolye ve bilekliğe baktım.
Tüm bunları düşünerek yatağıma uzandım ve derin bir uykuya teslim oldum...

PsikoreniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin