Kısa boylu çocuk ofis masasında oturmuş bilgisayara bakarken birden ofisin kapısı
sertçe açıldı.Hatta öyle hızlı ve sertçe açılmıştı ki kapı seslice duvara çarptı.
Jongdae ofis masasından koca gözleriyle kapı ağzına bakıyordu.
Tao kapı eşiğinde duruyordu.
Gözleri yerdeydi.Yavaşça başını kaldırıp Jongdae'ye baktı.
Bir korku filminin dehşet sahnesi gibiydi.
Küçük gözlerini daha da kısıp bakınca Jongdae bağırdı.
''Lütfen beni öldürmeeee!''
Tao yavaşça ofise adım attı.
Adım attığı an Jongdae sandalyeden kalktı ve kaçacak,saklanacak bir delik bulmak için odada
göz gezdirdi.
''Demek adresimi ona sen verdin...''
Jongdae pes etmişcesine ellerini havaya kaldırdı.
''D-dostum...O kim ki...Y-yani ben arkadaşın sandım..''
Tao kısa boyluya ilerlerken ağzını garip bir şekle soktu.
''Senin yüzünden nasıl bir hata yaptım...Haberin yok değil mi?''
Jongdae masanın çevresinde ters yöne dönmeye başladı.
Tao da peşinden onu takip ediyordu.
Uzun kollarıyla Jongdae'yi tutacaktı ki açık ofis kapısından
diğer uzun boylu çocuk belirdi.
Yani Oh Sehun.
''Hey!''
Tao Jongdae'nin sahibini görünce eli öylece havada asılı kaldı.
Gözü kısık bir şekilde Jongdae'ye baktı.
''Dua et sevgilin geldi...Yoksa-''
Sehun içeri ilerledi.
''Yoksa ne yapacaktın?''
Jongdae'ye ilerledi ve arkasından ona sarıldı.
''Hyunguma zarar veremezsin Zitao.''
Tao gözlerini havaya dikti ve dudaklarını büzdü.